Pazar günü Dersim ve Kıbrıs hatıralarını da anlatan yazımız yayınlandı.
Aynı gün, bir zamanlar “Kıbrıs yavru vatan değil kardeş vatan” diyen Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı şunları yazıp söyledi:
“1974’te biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.”
İçeride Akıncı’ya yönelik dehşetli bir karalama kampanyası başladı. “PKK ile masaya oturmamızı istiyor” denildi. “Ordumuzu ve operasyonumuzu ve liderimizi ve ülkemizi eleştiren bu haine haddini bildirmeliyiz” mealinde hücumlar geldi.
Hatta, Cevaplama Yardımcısı Fuat Oktay da “Barış Pınarı Operasyonu’nun, eli kanlı terör örgütü PKK/PYD’ye karşı bölgenin istikrarı için gerçekleştiğini görmezden gelen Akıncı’yı esefle kınıyorum.” dedi.
Birileri, ellerinden gelse, tutup vatana ihanetten hapse atacak adamı.
Bunun üzerine Nagehan Alçı, Akıncı’ya ulaşmış ve o da daha ayrıntılı bir açıklama yaparak kendisini savunmuş:
“Ben bunu ilk kez söylemiyorum ki Nagehan Hanım. Meselâ 20 Temmuz 2015 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da olduğu törende de söylemiştim. Ben her savaş için aynı şeyi söylüyorum. Bir daha olmasın, yeni şehitler vermeyelim… Benim sıklıkla oturttuğum bir bağlam bu. Bakın o açıklamada da var, ben Kıbrıs Barış Harekâtı’nda bir genç olarak Lefkoşa’daydım ve o harekâta katıldım. En yakın arkadaşlarım gözümün önünde şehit oldular. Operasyon desek de neticede bu bir savaş. Benim ne demek istediğimi Kıbrıs’ta herkes bilir. Eski bir siyasetçiyim. Söylediklerime burada tepki yok. Kıbrıs’ta yıllardır benim nerede durduğumu görüyor insanlar.”
Bu açıklamadaki son cümlelere lütfen dikkat ediniz.
Savaş gazisi Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nı Kıbrıslı tanıyor ve anlıyor. Ama Türkiye anlamaya çalışmıyor.
Zira belli ki Akıncı bu operasyonu kayıtsız şartsız desteklemiyor. Bağımsız bakmaya çalışıyor. İç siyaset açısından iktidarın ve şahinlerinin pek de hoşuna gitmeyecek şeyler söylemiş oluyor. Böyle olunca da söylenenlerin doğru olup olmadığına bakılmıyor.
Nagehan Alçı’nın da dediği gibi:
“Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı’yı aradığımda da kendisine bu olaydan sonra Türkiye’den ulaşan ilk gazeteci olduğumu öğrendim. Türkiye’nin ana gündem maddesi iken muhalif ve alternatif medya dahil kimsenin Sayın Akıncı’ya ulaşmaya bile çalışmamış olmasını Türkiye’deki gazeteciliğin içler acısı hali olarak nitelendiriyorum. Herkes politik pozisyon alıyor ve karşıya ateş ediyor. O kadar. Gazetecilik bir matbuat siyasetçiliğinden başka bir şey değil artık Türkiye’de.”
Dehşet bir adlandırma: Matbuat siyasetçiliği!