2008 yılında başlayan ve “too big to fail” denen, yani batmasına izin verilmeyecek kadar büyük finans kredi kuruluşları yada finans sağlayıcıları battı.
Fakat hâlâ bizim ülkemizde banka yoluyla ev alma (Mortgage) tüm hızıyla devam ediyor. Bu konuda size bir temsili hikaye anlatmak istiyorum, şöyle ki:
Amerika’da iki üniversiteli genç okullarından mezun olduktan sonra iş bulup, evlenirler. Rüyalarını gerçekleştirmek için bir bankaya giderler. Banka memuruna: “Bize bir ev ve iki araba lazım” derler. Bankacı “kaç senede ödeyeceksiniz” der. Yeni evli çift “30 senede” der. Ve bankacı istedikleri evi ve arabaların parasını onlara verir. Artık onların rüyası başlamış olur.
Aradan 10 sene geçer. Adam iş yerinde huzursuzdur. Zira patron kötü davranmakta ve terfisini ertelemektedir. Bir gün tam sert çıkışacaktır ki, aklına ev ve araçların kredi borçları gelir ve vazgeçer. Evde hanımı ile konuşur. Hanımı sabırlı olması gerektiğini, aksi halde bankanın, kovulduğu anda ev ve arabaları elinden alacağını söyler. Aradan biraz daha zaman geçer. İmtihan bu ya! Patron bu sefer haklı olmasına rağmen adamı fırçalar, adamda dayanamayıp, patlar. Patron tabi affetmez ve kovar. İşten kovulan adam eve gelir. Ve banka arabalarına ve evine el koyarlar.
Adam: “10 sene boyunca ödediğim ne oldu?” der. Banka haciz memurları “Ödediğin taksitler ilk olarak faizden düşer, siz anca faizi ödediniz, ana para duruyor” derler. Bu arada eşi sabırlı olmadığı ve işinden olduğu için boşar. Adam kaldırımda valiziyle birlikte kala kalır. İşte adam artık rüyadan uyanmıştır.
Bu Amerikan filmlerine konu olan hayatları yaklaşık 15 senedir, bizim hayatlarımıza da mâlesef enjekte ettiler. Âdeta evin ve araban yoksa, bir hiçsin. Ne yazık ki kirada oturmak aptallık sayıldı. Hele akrabaya eşe dosta el açmak ve onlardan akıl almaktansa bankalara el açtık. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasına razı geldik. Ve bize Amerikan rüyasını iliklerimize kadar enjekte ettiler. Hatta çalışan eş almayanlar enayi oldular. Anne babalar “Siz çalışın, çocuklarınıza biz bakarız” dediler.
“İşaratü’l-İ’caz”da isbat edildiği gibi; bütün ihtilalat-ı beşeriyenin (insanlığın isyanının) madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin (kötü ahlakın) menbaı dahi bir kelimedir. Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne. “İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”...
“...İkinci kelime, avamı kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyeyi (insanlığın rahatını) birkaç asırdır selbettiği (kaldırdığı) gibi; şu asırda sa’y (emek), sermaye ile mübareze (kavga) neticesi herkesçe malûm olan Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi...
“....İkinci kelimenin esasını “hurmet-i riba” (faizin haram olması) ile kal’edip (kökünden söküp) tedavi eder. Evet, âyet-i Kur’aniye âlem kapısında durup ribaya (faize) yasaktır der. “Kavga kapısını kapamak için banka kapısını kapayınız” diyerek insanlara ferman eder. Şakirdlerine “Girmeyiniz” emreder.” 1
Ayrıca peygamberlerimizin (s.a.v.) bir hadisini hatırlatalım “Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ribâyı / fâizi yiyene, yedirene, (sözleşmesini) yazana, şahidine lanet etti ve ‘Onlar müsâvîdirler /eşittirler.’ dedi.” 2
O yüzden şimdilerde kredi oranlarının havalarda uçuştuğu ve sürekli kredi oranlarını yükselterek âdeta insanları kampanya bitiyor algısı ile bir an önce ev aldırmaya çalışanların oyunlarına gelmeyelim.
Dipnotlar
1)Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 549.
2)Müslim, Musakaat, 106