"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Galat-ı his ve Risâle-i Nur

Ahmet DEMİRDÖĞMEZ
07 Ocak 2012, Cumartesi
Bu dünya misafirhanesinde bir yolcu, bir misafir ve bir memur olan insanı, aslî vazifesi ubudiyetten alıkoyan mühim sebeplerden birisi ‘galat-ı his’tir, yani his yanılması ve duygu aldanmasıdır.

“Sultan-ı Ezelînin kudretiyle, yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan ve bütün mevcudat içinde seçilip, emanet-i kübra olan küllî kulluk vazifesi verilen ve haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekte olan insanın bu dünyadaki işi, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malı (sermayesi) olan istidatlarını nemalandırmaktır.”1 Bir başka ifadeyle, “İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve O'na iman edip ibadet etmektir.”2 Hâl böyle iken, insanı kendi için takdir edilen sırat-ı müstakîm istikametinden saptıran, hatta dalâlete götüren mühim sebeplerden biri olan galat-ı his, yani his yanılmasına karşı, insanın son derece dikkatli ve basiretli olması gerekmektedir. Galat-ı hissin müsebbibi olan ve “şeytanı her vakit dinleyen nefsin”3 desiselerini bertaraf ederek bu oyuna gelmemesi ve bu tuzağa düşmemesi lâzımdır.
Bu sebeple, insanın galat-ı histen kurtulması için nefsin terbiye ve musahhar edilmesi öncelikli vazifelerinden olmalıdır. Çünkü “nefsini ıslâh edemeyen başkasını ıslâh edemez”4 Evet, “insanın vücudunda birkaç daire vardır. Çünkü hem nebatîdir, hem hayvanîdir, hem insanîdir, hem imanî. Tezkiye (nefsi temizleme ve terbiye) muamelesi, bazen tabaka-i imaniyede olur, sonra tabaka-i nebatiyeye iner. Bazen de yirmi dört saat zarfında, her dört tabakada muamele vâki olur. İnsanı hata ve galata atan, bu dört tabakadaki farkı riâyet etmemektir.”5 Bu hakikate binaen, nebatî ve hayvanî dairelerden meydana gelen cismanî hayata bütün himmetini, duygu ve cihazlarını hasreden insan, elbette hasarette kalacaktır.
Günümüz insanının bu tehlikeden kurtulması ve istikametini koruması için başvuracağı ve ders alacağı birinci merci Risâle-i Nur’dur. Evet, Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risâle-i Nur yoluyla bu hasaretten kurtulmanın çarelerini çok yönlü olarak ortaya koymuş ve insanı sırat-ı müstakîmde olmak vazifesiyle tavzif etmiştir. Mesela, On Yedinci Lem’a’daki şu ifadeler, galat-ı his yüzünden insanın dûçâr olduğu tehlikeli hâleti göstermesi ve çaresini ortaya koyması bakımından son derece manidardır: “Ey dünyaperest insan! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içine in’ikas edip, göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi darken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi madum ve gayri mevcut oldukları halde, birbiri içinde in’ikas edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır; madum (olmayan) bir dünyayı mevcut zannedersin. (...) O dar dünyada, bir musîbetin tahrikiyle kımıldansan, başını çok uzak zannettiğin duvara çarparsın. Başındaki hayali uçurur, uykunu kaçırır. O vakit görürsün ki, o geniş dünyan kabirden daha dar, köprüden daha müsaadesiz. Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha süratli akar.”6 Hem “bil ki, galat-ı his nevinden, gayet muvakkat dünyayı lâyemut ve daimî görüyorsun. Etrafına ve dünyaya baktığın zaman bir derece sabit ve müstemir (daimî) gördüğünden, fani nefsini de o nazarla sabit telâkki ettiğinden, yalnız kıyametin kopacağından dehşet alıyorsun. Güya kıyametin kopmasına kadar yaşayacaksın gibi, yalnız ondan korkuyorsun. Aklını başına al. Sen ve hususî dünyan, daimî zeval ve fena darbesine maruzsunuz.”7 “Madem dünya hayatı ve cismânî yaşayış ve hayvanî hayat böyledir. Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak, kalp ve ruhun derece-i hayatına gir.”8
Risâle-i Nur, insanı insan yapan ve ebedî saadetine vesile olan ve galat-ı histen kurtaran kalb ve ruhun hayat derecesine girmenin şartlarını ise, Üçüncü Lem’a’da şu şekilde özetlemiştir: “Hayat-ı kalbî ve rûhiye medar olan marifet-i İlâhiye ve muhabbet-i Rabbaniye ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye cihetiyle, bu dünyadaki fani ömür, bakî bir ömrü tazammun eder ve ebedî ve bakî bir ömrü intaç eder ve bakî ve lâyemut (ebedî) bir ömür hükmüne geçer.”9 “Hakikî vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve bütün istidadıyla Baki-i Sermedi’nin daire-i marziyatında (rıza dairesinde) esmasına yapışıp, ebed yolunda O Bakiye müteveccih olan insan”,10 o yolda ilerlerken, galat-ı his nevinden manilere karşı daimî bir teyakkuzda olmak ve cihazlarını arızadan kurtarmak zorundadır. Yoksa kendisine “verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla istimâl etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilâne davransa, ahlâk-ı rezileye ve israfata ve abesiyete medar olur.”11 ve “esfel-i safilin yani, aşağıların en aşağısına düşer.”12 Çünkü Risâle-i Nur, sık sık ifade ediyor ki, “insana verilen bütün cihazat-ı acîbe, bu ehemmiyetsiz hayat-ı dünyeviye için değil, belki (bilâkis) pek ehemmiyetli bir hayat-ı bakiye için verilmişler.”13
Risâle-i Nur’da geçen, “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik.”14 ve “Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.”15 gibi ifadeler, galat-ı hissin birer tezahürüdür, duygu aldanmasının açık bir göstergesidir. Hem, “ahireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı ahirete severek tercih etmek ve akibeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle hazır bir dirhem zehirli lezzeti ileride bir batman safi lezzete tercih etmek olan bu zamanın hastalığı”16 yine galat-ı hissin bir neticesidir.
Risâle-i Nur, insanın galat-ı his ve benzeri tehlikelerden korumanın bir çaresi olarak da, “Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadeti”17 göstermektedir. Evet, “insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren ve istidatlarını inkişaf ettiren ve meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, emellerini tahakkuk ettiren, fikirlerini tevsî (genişleten) ve intizam altına alan, şeheviye ve gadabiye kuvvelerini (duygularını) had altına alan, insanı mukadder (takdir edilmiş) olan kemalatına yetiştiren ibadettir.”18 Bu itibarla, insan kendisine verilen “istidat çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imanın ziyasıyla, ubudiyet toprağı altında terbiye ederek evamir-i Kur’ân’iyeyi imtisâl edip, cihazat-ı maneviyesini hakikî gayelerine tevcih etmesiyle”,19 “kemalât-ı insaniye neşvünema bulur, bununla insan insan olur.”20
Velhâsıl, “Tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye ile vazifeli olan insan” 21 başta nefis olmak üzere, galat-ı hissi mağlûp etmek ve vazifesini güzel yapmak uğruna Risâle-i Nur gibi mükemmel bir tamirciye her zaman muhtaçtır.

Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 29. 2- Şuâlar, s. 166. 3- Lem’alar, s. 215. 4- Sözler, s. 424. 5- Mesnevî-i Nuriye, s. 329. 6- Lem’alar, s. 331. 7- Age, s. 289. 8- Age, s. 331. 9- Age, s. 36. 10- Age. 39. 11- Mektubat 57. 12- Sözler 526, 13- age. 517. 14- age. 342. 15- age. 424. 16- Kastamonu Lâhikası 278. 17- İşaratü’l İ’caz 227. 18- age. 230. 19- Sözler 514. 20- age. 208. 21- age. 417.

Okunma Sayısı: 2390
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı