Umumî bir kanaat olarak ekonominin bozulması neticesinde milletin şevkinin kırıldığı, kızgınlıkların arttığı ve basit sebeplerden dolayı kavgaların tetiklendiğini uzmanlar da ifade ediyor.
Trafikteki tartışmalardan, komşular arasındaki kavgalara kadar uzanan bir ‘sosyal fay hattı’ var. Hayat tecrübesi olanlar, “Canınızı ve sağlığınızı korumak istiyorsanız lüzumsuz tartışmalardan uzak durun” tavsiyesinde bulunuyorlar.
Artan şiddet olaylarını değerlendiren Psikolog Selva Kaya, “Ekonomik yönden son dönemde ülkemizde yaşanan bazı sıkıntılar, belirsizlikler, işsizlik ya da kişilerin önünü görememesi insanlarda çeşitli streslere, anksiyete ve kaygı bozukluklarına yol açabiliyor” demiş. (ankahaber.net, 18 Mayıs 2025)
Psikolog Kaya, şiddetin önüne geçilebilmesi için hem psikososyal desteklerin arttırılması hem de toplumsal bilincin oluşturulması gerektiğini de dile getirerek, “İnsanlar bir anda sıkıntılarından kurtulmak istiyor. Uzun terapi süreleri, uzun iyileşme aşamaları kişilere çok büyük görünüyor. Kişiler streslerini aşmak, kaygılarını ve depresif durumlarını hafifletmek için doğrudan ilaca başvuruyorlar. Bu da psikiyatri servislerine talebin artmasının temel nedenlerinden biri oluyor” şeklinde konuşmuş.
Van’dan misal veren Kaya şöyle bir tablo çizmiş: “2010’larda birkaç psikologla başlayan süreç şu an 15-20, belki 25 psikoloğa kadar çıktı. Psikolojik danışmanlık ofisleri de bu kapsamda faaliyet gösteriyor. Burada klinik psikologlarla birlikte çalışmalar yürütülmesi gerekiyor. (...) Terörden arındırılan köylerden gelen göçlerle birlikte, aileler şehrin çeşitli bölgelerine yerleştirildi. Bu ailelerin sonraki nesilleri, kendilerine bir yer edinmeye çalışırken boşluk içinde kaldılar. Bu boşluk, ne yazık ki madde gibi kötü alışkanlıklarla doldurulmaya çalışıldı. Bölgede uyuşturucu kullanım yaşı ne yazık ki ilkokul seviyesine kadar düştü. Şiddet olaylarının artışında ekonomik sıkıntıların ciddi rolü var. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamadığında ve bu durum ekonomik belirsizliklerle birleştiğinde, kendilerini engellenmiş hissediyorlar. Bu da kişileri daha öfkeli, saldırgan veya depresif hale getirebiliyor. Ancak herkes bu duygularla başa çıkmakta aynı derecede başarılı olamıyor. (...) Ne yazık ki hâlâ açlık ve barınma sorunu yaşayan bölgeler var. Özellikle ergenler ve erken yetişkinler bu konuda daha fazla risk altında. Ergenlik dönemi, öfkeye daha kolay yenik düşülen bir dönemdir. Saldırgan eylemler daha kolay gerçekleşebilir.”
Her hadiseyi ekonomik sıkıntıya bağlamak elbette isabetli olmayabilir. Ancak ekonomik durumun sosyal hayatı doğrudan etkilediğini de görmezden gelemeyiz. O halde hem ekonomiyi düzlüğe çıkarmak hem de beraberinde ‘manevî ve sosyal destek’ çalışmalarını gündeme almak icap eder.
Topyekün düzelme için devletteki israfı önlemek ve imkânları bu sosyal politika ve eğitim sahasına kaydırmaktan başka çare var mı?