"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bitmek Bilmeyen Dizi: 2. Bölüm

Ahmet Said Aydil
27 Nisan 2025, Pazar
“Peki neden başörtüsü? Nedir bu saplantının kaynağı?” diye bitirmiştik son yazımızı.

Aslında bu soru bize ait değil. AİHM yargı metodolojisinin konuşulduğu bir konferansta, Afrika İnsan Hakları Komisyonunda görev almış, ama AİHM kararlarına yabancı bir akademisyen dostumuz, şaşkınlık içinde bu soruyu sormuştu. 

Konferansın ana konuşmacısı, AİHM’in din hürriyeti konusunda diğer temel haklara kıyasla devletlere daha fazla taviz verdiğini ve çekingen davrandığını örneklerle anlatmıştı. Örnek olarak verilen kararların büyük bir çoğunluğu başörtüsü davalarından. Mahkeme, sayısı artmaya devam eden bütün bu kararlarında, devletlerin “belirsiz” ve “somut olmayan” kamu düzeni argümanlarını doğru kabul ederek başvurucuların dinî haklarını hiçe saymıştı.

AİHM, “Okullar tarafsız alanlar olmalıdır” veya “Laiklik, demokrasi için o kadar önemlidir ki, başkalarının din hürriyeti ihlâl edilebilir” gibi devlet iddialarını desteklemişti. Yıllarca, Müslümanların azınlıkta olduğu Fransa, İsviçre ve Belçika gibi ülkelerden gelen başörtüsü davalarında “tarafsızlık” kavramı, homojenlik ve tek tipçilik gerekliliği olarak yorumlandı. Hem de “çoğulculuk” ve “azınlık hakları” göz ardı edilerek.

Ancak davalar Müslüman çoğunluklu bir ülke olan Türkiye’den geldiğinde, bu sefer Mahkeme, başör- tüsünün “siyasî bir sembol” olduğunu, kadın haklarına ve eşitliğe zarar verdiğini ve Türkiye’nin “laik” üniversitelerinin bu karakterine uygun olmadığını iddia etti (laik üniversite ne anlama geliyorsa!). 

Ya inancından, kimliğinden taviz ver ya da sosyal ve ekonomik olarak toplumdan dışlan.

AİHM, eline defalarca Türkiye’nin ideolojik laiklik bağnazlığını evrensel insan hakları ile kırma fırsatı gelmişken, aksine yasakçı uygulamaları onaylayan kararlarla kendi meşruiyetine büyük zarar verdi. Maalesef bu tutumu, AİHM’i o zamanlar savunan -ve hâlâ savunan- demokratların boğazına bir düğüm oldu.

Aynı AİHM, 2011 yılında, İtalya’daki devlet okullarında sınıflarda asılı haçların, Hıristiyan olmayan öğrencilerin ve ebeveynlerinin haklarını ihlâl etmediğine ve okulların “tarafsız” ortamını bozmadığına hükmeden ünlü Lautsi kararına imza atmıştı. Benzer şekilde, Almanya’nın bazı eyaletlerinde mahkeme salonlarında haçlar asılıdır, ancak Almanya’da başörtülü bir stajyer avukatın mahkemelerde çalışmasına izin verilmemektedir (Eyaletlere göre uygulamalar değişebiliyor).

Fransa’da da benzer bir ayrımcılık söz konusu: Avukatların başörtüsü takması yasaklandı. Bu kararın gerekçelerini özetlemeye gerek yok, sanırız tahmin edebilirsiniz. Bu tarz ideolojik ve bağnaz uygulamaların hukukî olarak analiz edilecek bir yanı yok.

İngiltere’de yıllardır böyle bir yasağın olmadığını hatta hâkimlerin başörtüsü takabildiği detayını biz yine de verelim. Dolayısıyla arkadaşımızın sorusu son derece yerindeydi:

“Peki, neden başörtüsü? Nedir bu saplantının kaynağı?”

Dinî sembollere karşı genel bir nefret mi? Örneklere bakılırsa, bu sadece kısmen geçerli olabilir.

Özellikle İslâm’a yönelik bir baskı mı? Daha muhtemel.

Dinî tercihini ve dindarlığını başörtüsü ile gösteren Müslüman kadınlara karşı bir nefret mi? Çok büyük ihtimalle.

Peki neden?

Bazı kesimler, başörtüsünü sadece bir inanç ifadesi olarak değil, kendi benimsedikleri modernlik tahayyülüne tehdit olarak algılıyor. Çünkü başörtülü bir kadının kamusal alanda özgüvenle var olması, onların inşa ettiği ve evrensel kabul ettiği “çağdaş birey” tanımına uymadığı gibi kadın özgürlüğü ve bireysellik gibi kavramların tek biçimli yorumunu da sorgulatıyor. 

Bu yaklaşım, bu kadınların kendi iradeleriyle karar vermiş olabilecekleri fikrini görünmez kılar; onları rasyonel, özerk bireyler olarak tanımak yerine, edilgen ve yönlendirilmiş figürler olarak kodlamaya meyleder. Aynı özgürlük (hürriyet) çerçevesi, onların onayladığı yaşama biçimini tercih eden kadınlar için sorgusuz biçimde tanınırken, başörtülü kadınların seçimleri sıklıkla bir vesayet söylemiyle açıklanır. Bu da özgürlük ilkesinin evrenselliğini zedeleyen bir çifte standarda yol açar. Nitekim bu çerçevede “özgürleştirme” söylemi, kimi zaman bizzat bireysel özgürlüklerin sınırlandırılması pahasına meşrulaştırılır; farklı yaşam tarzları ise kamusal alanın dışına itilmeyi hak eden “sapmalar” olarak konumlandırılır.

Oysa temel haklar açısından asıl sapma budur.

Okunma Sayısı: 1161
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Samet Engin

    27.4.2025 15:10:04

    Almanyada yaşayan bir ablamın anlattığına göre, almanların Ukraynalı mülteciler ile Suriyeli mültecilere davranışları çok farklıymış. Ukraynalıları kendilerinden görürken suriyeli müslümanlara ikinci sınıf muamelesi yapıyorlarmış.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 15:07:02

    İslam dünyası bu haliyle batı düzenine entegre olursa iddialarını nasıl devam ettirecek? Eğer iddialarından vazgeçmezse batı İslam dünyasını kendi sistemine entegre eder mi?

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 15:05:20

    İslam dünyası demokrasiyi batıdan ham haliyle almak yerine islam düşüncesi ile harmanlamalıdır. Demokrasiyi paravan olarak kullanan sömürü düzenini ortadan kaldıracak teoriler üretmelidir. Ve hem müslümanlara hem de insanlığın geri kalanına adil bir düzen vaat etmelidir.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 15:00:57

    Kilisenin etkisini de yabana atmayalım. Kilise batı da laik-seküler sisteme verdiği destek karşısında, islam düşmanlığı ve her ne olura olsun müslümanları engelleme noktasında sistemin muhalefetini garantiye almış olmalıdır.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 14:53:20

    Çok uzun oluyor ama devam etmek istiyorum. Batı ortaya çıkardığı demokrasi ve insan hakları düzenini islam dünyası ile eşit bir şekilde paylaşmak istemiyor. Bunu yaptığı takdirde islamın kilise gibi laik-seküler sınırlara çekilmeyeceğini hesap ediyor. Dolayısıyla islam önünde sonunda demokrasi modelini islam çerçevesine dönüştürecektir. Bu batının ortaya koyduğu insan haklarından daha ileri bir insan hakları modeli demektir. Kapitalist sistemin sınırlandırılması ve batı demokrasisine lokomotiflik yapan felsefenin iflası demektir.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 14:48:26

    Portekiz, Hollanda, Fransa, Belçika, Rusya, İspanya, İtalya gibi sömürgeciler ise daha sert yöntemlerle Müslümanları baskılamıştır. Bazıları bunlar geçmişte kalan şeyler diye düşünebilir. Ancak hesaplaşılmamış bir geçmişin geleceği de şekillendirdiğini unutmamak lazım. Bu hem batı için hem de islam dünyası için böyledir. Batı ile aramızda hesabı görülmemiş bir geçmiş durmaktadır. Bu hesap önünde sonunda iki tarafın da önüne gelecektir.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 14:44:41

    İngilizler diğer sömürgecilere göre Müslüman halklara daha yumuşak davranmıştır. Hindistan ve Mısır gibi hem devasa Müslüman nüfusa sahip hem de genlerinde devlet geleneği bulunan bir coğrafyayı idare etmek ancak böyle mümkün olabilirdi. Ancak ingilizler sömürge düzeni kurdukları yerde her zaman çoğunluğa karşı azınlığı destekleyerek denge sağlamaya çalışmıştır. Böylece islam dünyasında adı sanı duyulmamış azınlık fırkalar ingilizler sayesinde kanlanmıştır.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 13:52:54

    Bir de tarihsel islam düşmanlıkları var. Kolomp dahi amerikayı keşfe çıktığı seferine kudüsün kafirlerden geri alınması hedefiyle başlıyor. Sömürge döneminde islam dünyasının her yerinde yoğun baskıcı idareler kurdular. Müslümanları dinlerini öğrenme ve yaşama noktasında engellediler. İslam dünyasının her köşesi batılı güçlerin katliamlarıyla dolu.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 13:48:31

    Batının bu düşüncesinden kaynaklanan üstünlük felsefesi kendi dışında kalan hiçbir medeniyete hayat hakkı tanımıyor. Tek doğru var o da kendilerinde. Başkalarının nasıl yaşayacağını belirleme haklarına sahipler. Sahip oldukları medeniyeti insanlık ortak paydasında paylaşmak yerine, başka kültürleri yok sayarak dikte ediyorlar.

  • Eda Gül Beyaz

    27.4.2025 13:41:41

    Batının iddiasına göre, kendileri gelişmiş, kemale ermiş bir toplumdur. Batı dışında kalan toplumlar ise kedilerine medeniyet götürülmesi ve öğretilmesi gereken geri kalmış toplumlardır. Bu düşünceden hareketle tek doğrunun batının elinde olduğu var sayılmaktadır.

  • Nagehan

    27.4.2025 12:44:44

    Peki neden başörtülü kadınlar; kamusal alan başta olmak üzere, her alanda, -özgüven/özgürlük kavramlarından güç alarak- varlık göstersin istenilmektedir? Başörtüsü İslâmî gereklilikse; dinin, dolayısıyla Allah'ın emri, peygamberi(s.a.v.)nin izi ve dolayısıyla "kadının" yeri belli ki..! İslâm' ı güncelleme hadsizliği ve haksızlığı ile söz konusu müslüman kadınlara, dolayısıyla da aileye verilen zarar ortada değil midir !? Hâlâ, aklımızı başımıza almamakta, ısrar mı edeceğiz !? Selâmet ile...

  • HÇeşitcioğlu

    27.4.2025 10:21:41

    AB kriterleri denen; adalet, hukuk, demokrasi, hak ve özgürlükler, insan onuru, kanun hâkimiyeti, ortak akıl, meşveret, şeffaflık, demokratik denetim, kamuoyu, dürüstlük, kalite, ahde vefa, düzen ve çevre duyarlılığı gibi.. 1- Öncelik ve özellikle kendi medeniyetlerinden üretilen ve AB ülkelerine mahsus, Türkiye gibi 2. ülkelerde ölçü bozulup çift sıtandart uygulanıyor. UCM yaptırımlarının Rusya/ Afrika için tasarlandığını itiraf ettiler ve İsrail’e sökmedi. 2- RN da geçen; Ahzu iktibas etmek; kavramak, tasarruf için tahsil etmek ( beceri kazanmak) demek. birebir kopya değil, nitekim İstanbul Sözleşmesi; AB adına aile/ çocuk kadınerkek ilişkisini mezara gömdü ve nüfusumuz göçmenlere rağmen azalıyor. İlgili yasa da; Avrupa zihninin bize galip gelmesi ve oyuna getirmesinden ibaret; Kadem ve Ümit Meriç’ lerin kulakları çınlasın..

  • Abdullah

    27.4.2025 06:03:40

    Açık saçıklık pek konu şulmuyor.Gündeme gel miyor.Sorun olmuyor. Devletler bunu sorun olarak görmüyor. Ama başörtüsü veya daha doğru bir ifade ile örtü sürekli ülkelerde gün dem oluyor ve mahke melerde dava konusu oluyor.Neden bu mede ni dünyada ve hürriyet asrında örtü beşeri bu kadar meşgul ediyor? Halbuku örtü fıtri, yara dılıştan gelen bir hak ve bir olgudur.Bırakın her millet örf ve adetle rine ve dini inanışlarına göre giyinsin.Kimse müdahale etmesin.Me deni ve gerçek hürriyet ti savunan insanoğlu na bu yakışır.Bunun dı şındaki tavır ve müda haleler; bağnazlıktır, despotluktur,keyfiliktir, İnsanların en mukad des değerlerinden biri olan giyinme hürriyeti ne müdahaledir.Baskı dır, hürriyeti kısıtlama dır.Yeter artık insanlık bu utanç verici halden kurtulsun.İnsanların bu örtü cihetindeki sıkıntıları sona ersin.

  • Salih baş

    27.4.2025 02:48:29

    Ahmet Said kardeş asıl mesele başörtüsünün siyasallaştırılması olabilirmi

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı