Henüz, sıcakların cehennemi düşündürmediği yazlar.
Bahçedeki narenciye ağacının gölgesinin düştüğü, uçuk sarı boyalı mutfakta tatlı bir ikindi serinliği. Ev hali mazbut kıyafetiyle ayakta babaannem, sanki o duvarları ayakta tutan sütun. Ahirzamanın ihtiyar kadınlarından.
Bütün medeniyet müktesebatını süzen ve hayata akıtan bir tavır içinde ahirzaman ve getirdiklerini ustaca, latîfane ehlileştirip, savuşturuyor. Muhtelif etiketli, şekilli, kapaklı kavanozlarla hiç kastı olmadığı halde bir sevk-i tabiî ile asimetrik bir simetri, estetik ve bir aidiyet hissi tesis ediyor.
İfade ettiği mana-i harfî ile bir mahluku olduğu İlâhî kudretin tecellîsi sıfatıyla unsuru olduğu meşhergâhın, hususiyetlerini de, manzarasını da elinden ve dilinden çıkan her şeye yansıtıyor.
Rengârenk çiçek ve ağaçların; biri sarp biri yumuşak, kimi yüksek, kimi alçak tepe ve dağların, biri durgun, başkası çılgın göl, deniz ve derelerin, en latif manzara ve dekorlarda insana enis ve munis gelmesi; börtü-böcek ve muhtelif canlıların da envai çeşit şekil, renk ve zaman zaman yekdiğeriyle kesişen ihtiyacıyla değişken bir tablo oluşturması; surî bir nazarla bakıldığında, kişiye, tehlikeli bir başıboşluğun verdiği endişe ile cehennem azabı gibi yakıcı bir düşmana benzer görünen bu işleyişin, niyet ve nazardaki mana-i harfi ile insana birden "serin ve selâmetli" gelmesi gibi...
Dinine tabi olunası, “ahirzamanın ihtiyar kadınları.” Hiç bir kişisel gelişim kitabı okumadan, sadece Kudret-i İlâhînin tasarruf-i Hakîmâne ve Rahîmânesine ihlâs ile teslim olduklarından; Allah’ın tasarrufunda olan tabiî bir manzaradaki dağlar gibi kelime, üslup ve halet-i ruhiyeleriyle kimi vakitte yumuşak, kimi vakitte sert, bazen çatık kaşlı olsalar da hepsinin esasındaki ihlâsı hisseden torunlara, o nine manzarasının tamamı sıcacık bir sığınak gibi gelir.
Ninelerin, zaman zaman çatlayan sesleri ve düzensiz nefesleriyle mektepli musikiden nasipsiz söylenen ilâhî, mani ve ninnileri, torunları bulutlar üzerinde miraç-misal, ferah seyahatlere çıkarırken; her notada kitaba uyan, en yetkin ustalarca edilen hangi icra, şefkat-i İlâhî ağacından derilen bir demet gül hissini bir yavruya verir?
Bükülmüş belleriyle, arş-ı âlânın, semavat ehlinin gadab ve gayzına karşı bizlere tavassut eden ihtiyarlarımız, Hikmet-i Rahîmâne ile kurdukları ihlâslı bağ sayesinde bu yükü çekiyorlar.
Risale-i Nurlarda "Hakîm ve Rahîm" isminin galiben mütecelli olması ve bunlardan hissedar olmak için Nur mesleğinin de mühim bir esasının "İhlâs" olması latif bir tevafukun ötesindedir. Sahabe mesleği olan Nur mesleğinin, imanî-içtimaî ayırmadan her prensibine çalışılması bela ve musibetleri defeder zira, "Risale-i Nur bir vesile-i def-i belâdır." Dolayısıyla, memleketimizde umumî bir musibet olduğunda, Kur'ân’ın cadde-i kübra-i İslâmiyesi olan Risale-i Nurların vâz ettiği hangi prensip tatile uğramış, bulmak da vazifemiz. Çünkü: “(Risale-i Nurlar) tatile uğradıkça, belâ fırsat bulup gelir.”
Fıtraten Nur talebesi olan, gönüllerinden, ellerinden ve dillerinden daima Rahîmâne tecelliler sadır olan, âdetâ yıkılan bir dünyanın duvarları, taşları altında nesilleri için nöbete devam eden ninelerimizin, dedelerimizin ellerinden öper, hayırlı ibadet ömürleri diler, hayır dualarını bekleriz.
Benim babaannem vefat etti. Elhamdülillah anneannem hayatta, ona tutunuyorum. Gözümüzün önünden kaybolmadan, nasıl birer define olduklarını idrak edebilmek, haklarını ödeyebilmek ve o aslın nesli olabilmek duasıyla. Nur yüzlerine gölge düşürmeyelim. Ölmüşlere el-fatiha.