Dünya yol ayrımında.
Objektif ahlakî değerlerin varlığının tamamen reddedildiği, gücü olanın amacı uğruna almayacağı canın ve çiğnemeyeceği kuralın kalmadığı bir atmosfere giriliyor. Uluslararası hukuk kurallarının ve evrensel insan haklarının coğrafi ve etnik sınırlarının olduğu cümle aleme ilan edilmiş durumda. Birileri dünyayı İkinci Dünya Savaşı öncesi düzleme döndürmeye çalışıyor. Edinilmiş onca kazanım heba edilmek üzere. Rusya – Ukrayna savaşı esnasında Batı dünyasında duyulan “insancıl hukuka riayet” çağrıları, ambargolar ve uluslararası hukuka dönüş talepleri artık çoğunun gözünde gülünç ve değersiz.
İsrail’in Filistin halkına uyguladığı zulum yeni değil. 75 yılı bulmuş, sistematik bir soykırım adı veriyor buna Yahudi yazar Gabor Mate. Dünya 75 yıldır bu zulme tanıklık etmekte ama ses çıkaramamaktaydı. 7 Ekim’de Hamas’ın yaptığı saldırıların ardından İsrail’in verdiği orantısız ve uluslararası hukuku ihlal eden askerî cevap sonrası, beklenen, Dünya’nın yine sessizliğe boğulmasıydı. Ama öyle olmadı. Devlet adamları boyutunda bu gerçekleşmişse de halklar seviyesinde bu zamana kadar hiç görülmemiş ölçüde tepki verildi. ABD ve Avrupa topraklarında yaşayan, bir kısmı Müslüman bir kısmı Hristiyan bir kısmı da Yahudi olan vicdanlı ve bilinçli insanlar bu zulme sessiz kalamadı. Terörle mücadele kisvesi altında binlerce çocuğun paramparça edilmesi vicdanlara dokundu.
ABD’de Yahudi protestocular Başkentte devlet binalarını, New York’ta merkez metro istasyonlarını doldurdular. Bir çoğu tutuklandı ve polisten şiddet gördü. Londra ve Paris sokakları günlerdir binlerce protestocunun çağrılarıyla yankılanıyor, bunu duyan bir takım siyasetçiler de artık sessiz kalamıyor. Benzer tepkiler Almanya, İspanya ve diğer ülke halklarından da geldi. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ülkemiz ve Mısır gibi yerlerdeki tepkiler zaten malumunuz.
İsrail hükümetinin en çok canını sıkan da bu oldu.
İsrail, Hamas’ın sivilleri hedef alması sonrası “biz artık Gazzeyi dümdüz etsek bile kimse ses etmez“ beklentisine girmişti ama bu suya düştü. Batılı liderlerin çoğu her ne kadar “koşulsuz destek vereceğiz” deseler bile kendi halklarına verecekleri hesap sebebiyle yaşadıkları korku artmakta. Sosyal medya efektik kullanılıyor. Devlet propandası yapan devasa medya şirketlerinin öne sürdüğü bilgiler kritik ediliyor. Büyük lobilerin kontrol ettiği medyada sesi az çıkanların sesleri buralarda duyuruluyor. Böylece daha bilinçli hale gelen genç seçmenler liderlerini açıkça uyarıyor.
Yaşanan zulümler sebebiyle günlerdir başını kaldırmaya gücü yetmeyen vicdanlı insanlar olarak üzerimize düşen şu:
Bizi bölmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmemek. Vicdanlı bireylerle, o fitnecilerin inadına, dinleri ve milletleri ne olursa olsun bağ kurmak ve zulme karşı birlik olmak. Birinci Avrupa hâlâ hayatta ve mücadele ediyor. Demokrasi yoluyla liderlerini hesaba çekecektir. Zira onlar biliyor ki eğer insanlık bu zulme kolektif olarak yeterli tepkiyi veremezse bu tür zulümler dünya çapında normalleşecek ve artacaktır.
Bu doğrultuda, dünyanın bu karanlık günlerinde 100. yılına girdiğimiz Cumhuriyetimize yakışan, onu demokrasi ve hukuk devleti sıfatlarıyla donatıp taçlandırmaktır. Türkiye dünyada adalet savunuculuğu yapmak ve kendi vatandaşlarını da refah içinde yaşatabilmek istiyorsa; hürriyet, barış ve adalete susamış olan bu coğrafyanın parlayan yıldızı olmaktan başka çaresi de yoktur.