Soru şu: Akraba ve çevremizdekiler kimi zaman boş söz ve çirkin davranışlarda bulunuyorlar. Kimisi de bunu itiyat, alışkanlık, bağımlılık haline getirmiş. Bunlara nasıl şefkat edeceğiz, “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilip acınmaz” kaidesiyle nasıl telif edeceğiz?”
Önce, onları “lütufla, yani nezaket ve nezahetle ıslah etmeye” çalışırız. Ama, nasihate açık değil ve buna kabiliyet ve kabuliyetleri yoksa, meali şöyle olan âyet çerçevesinde yaklaşmalıyız: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 25:72)
Yani, “Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.“ deriz ve izzetimizle çeker gideriz. (Kastamonu Lâhikası, Enstitü/internet, s. 119)
Ve keza, meseleye Üstadın nazara verdiği şu beyit çerçevesinde de bakabiliriz: “İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar.” (Bu beyit Mütenebbi’ye aittir. Bkz. el-Örfü’t-Tayyib fî Şerhi Dîvâni’t-Tayyib, s. 387)
Evet, zararlı alışkanlık haline getirene “acımak” değil, “lütufla ıslahına çalışmak ve nehy-i an’il-münker” kaidesini işletmek gerekir. Aksi halde, yaptıklarını doğru ve tasdik edilmiş sanır. Tabiî ki, şu inceliğe de dikkat etmeliyiz:
Şahsımıza karşı yapılan kötülük, işlenen suç varsa, mealini vereceğimiz şu âyeti devreye sokmalıyız: “Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” (Teğabün Sûresi, 64:14)
Lâkin, başkalarına, kamuya ait bir hak veya iman, Kur’ân hakikatlerine ters bir durum varsa, o zaman af ve acıma yanlış olur!
“Meselâ, fert, mütekellim-i vahde (kendi adına) olsa; müsamahası (hoşgörüsü), fedakârlığı, amel-i sâlihtir (iyi, güzel faydalı iş, Allah’ın rızasına uygun ameldir). Mütekellim-i maa’l-gayr (başkaları adına konuşan) olsa hıyanet olur.” (Bediüzzaman, Sünûhat, Enstitü/internet, s. 20)
Bir mü’min kendisine yapılan kötü bir hareketi veya hakareti, sözü hazmedebilir. Ama, millet adına asla “Boş ver, gitsin!” denemez. İşte “Zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez” buna da bakıyor. Ancak, toptancılık yapmadan, “seyyiat-hasenat” dengesini tesbit etmeli. Aksi halde su-i zan, haksızlık ve adaletsizlik olur.