Bir ateist, inançsız, “doğru” konuşup, işlerinde “dürüst” olursa; doğrusu doğru, dürüstlüğü dürüstlük olmaktan çıkar mı; güzel haller kâfir sıfatlara dönüşür mü? Ve keza, bir gayr-i müslim, “iyilik” yapınca, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necme Suresi, 39.) va’dince o iyilik iyilik değil mi; karşılığını almayacak mı?
Keza, “Zerre kadar da olsa yapılan her hayır ve şerrin hesabı görülecektir.” (Zilzâl Suresi, 7-8.) Mü’min, inançsız, ateist, fasık, fark etmez! Ve yine, “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.” (Nisa Suresi, 168) hakikatince bir Müslüman, zulmederse cezadan muaf mı kalacak! Elbetteki hayır! Galiba karıştırdığımız şu: “Bir Müslüman’ın bütün halleri Müslüman olmak lâzım gelmediği gibi, kâfirin de bütün halleri kâfir olmak lâzım gelmez. Bir insanın bir sıfatı câni ve kâfir de olsa, o sıfat sahibi câni olmaz.” (Sünuhât, s. 40.)
Şimdi kıyas edelim: “Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesi” (Beyanat ve Tenvirler, s. 40, 21.) “İmanın hassasıdır. (Münazarat, s. 59.) Bir ateist/dinsiz, inançsız, “hürriyetçi olsa, meşveret” etse ve buna da “demokrasi” dese, yaptığı şey, “Ve işlerde onlarla istişare et. (Al-i İmran Suresi, 159) ”Onların aralarındaki işleri istişare iledir.’ (Şura Suresi, 38) âyet-i kerîmelerinin” tecellîsi olmuyor mu?
Demokrasi, “tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu yönetim biçimi” değil midir? Mezkür ayetlere göre de demokrasi diğer yönetim şekilleri arasında İslama en uygun, en iyi, en yaygın kullanılan devlet sistemi değil mi? “Artık siyasetbilimciler hangi sistemin değil, hangi demokrasinin daha iyi işlediğini” tartışıyor.
Eğer, “Hürriyet imanın özelliği” ise, “Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye hak ve hürriyetlerini, adâleti, meşvereti/demokrasiyi kemaliyle ihtiva ediyorsa; Peygamberimiz (asm); hakkında vahiy olmayan her meselede arkadaşlarıyla istişare ve çoğunluğun kararını kabul ettiyse; Hulefa-i Raşid’in tayinle değil, hakiki reis-i cumhur olmuşsa; AB, “Hak ve hürriyetler, adalet projesi” ise ve bu değerler “İslamın malı” ise, demokrasiden niye rahatsız oluyor, karşı geliyor, sahip çıkmıyoruz? (Gayet tabii ki, farklı anlayış ve uygulamaları değil!) Meşveret, meclis, şura, parlamenter sistem demek olan demokrasiye “küfür rejimi” demek, meşveret-i şer’iyyeye, meşveret-i meşruaya karşı gelmek değil midir? İngiliz filozof Bernard Shaw ve benzerleri, “Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyettir” dediklerine göre, demokrasi adım adım İslamiyete yaklaşmıyor mu? Bir ateist veya gayr-i müslim ihtida etse, “Ömrün küfürde geçti!” deyip ret mi edeceğiz?!