Adalet dağıtmakla vazifeli mahkemelerin girişini süsleyen “Adalet mülkün (devletin) temelidir” sözü Hz. Ömer’e (ra) ait. “Devletin dini adalettir” sözü de Hz. Ali’ye (ra) nisbet edilir.
Peygamberimiz (asm) Mekke’yi fethedince Kâbe’nin anahtarlarını Osman b. Talha’dan alır. Amcası Abbas (ra) kendisine verilmesini ister. “Allah size, emanetleri (iş, makam ve yönetimi) mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder...” (Nisa Suresi, 4/58) mealindeki ayet indi ve yine-henüz Müslüman olmayan-Osman b. Talha’ya teslim edildi. (Müslim, Hac, 390)
Başta ülkemiz olmak üzere İslam ülkelerinde adaletin ve ekonominin çökmesi, kriz ve kaosun temel sebebi, işin ehline verilmemesi ve adaletten uzaklaşılması değil mi?!
Neden “beşer adaleti, Allah’ın adaleti”nin yerine geçmez, geçemez? İşte ispatı: “İnsan, bütün hayvanlardan mümtaz ve müstesna olarak, acip ve latif bir mizaçla yaratılmıştır. O mizaç yüzünden, insanda çeşit çeşit meyiller, arzular meydana gelmiştir. Mesela, insan, en müntehap (seçkin) şeyleri ister, en güzel şeylere meyleder, ziynetli şeyleri arzu eder, insaniyete layık bir maişet (geçim) ve bir şerefle yaşamak ister.
“Şu meyillerin iktizası (gereği) üzerine, yiyecek, giyecek ve sair hacetlerini (ihtiyaçlarını) istediği gibi, güzel bir şekilde tedarikinde çok san’atlara ihtiyacı vardır. O san’atlara vukufu olmadığından, ebna-yı cinsiyle teşrik-i mesai etmeye (kendi cinsinden insanlarla işbirliğine) mecbur olur ki, herbirisi, semere-i sa’yiyle (çalışmasının meyvesiyle, neticesiyle) arkadaşına mübadele (değiş tokuş) suretiyle yardımda bulunsun ve bu sayede ihtiyaçlarını tesviye edebilsinler (dengeleyebilsinler, eşitleyebilsinler).
“Fakat insandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye (öfke, öteleme gücü), kuvve-i akliye Sani’ (Allah) tarafından tahdit edilmediğinden (sınırlanmadığından) ve insanın cüz-ü ihtiyarisiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelatta zulüm ve tecavüzler vukua gelir. Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye (insan toplulukları), çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır. Lakin her ferdin aklı, adaleti idrakten aciz olduğundan, külli bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o külli akıldan istifade etsinler. Öyle külli bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 141.)
Yazık ki, iktidar adaleti felç, iş ve makamları ehil olmayan taratarlarına vererek mefluç eyledi!