Anne-babalar, amcalar, halalar, kardeşler, ablalar, akrabalar.
Komşumuzun evinde yangın çıksa ne yaparız? Ya içinde insanlar olsa ne yaparız? İş yeri veya başka bir yerdeyiz; haber gelse ki: Evinizde yangın çıktı! Ne yaparız?
Karşısına geçip “Aaa, ne güzel yangın, ne muhteşem manzara!” diye seyredebilir miyiz? Yoksa, derhal itfaiyeye haber verip, sonra da can havliyle koşup yangını söndürmeye çalışmaz mıyız?
Keza, söyleseler ki, hırsızlar evinize girmiş, ne yaparsınız? Ve hakeza ikaz etseler ki, son derece çirkef kadın ve erkekler evinize girmiş!.. Ne yaparız? Deseler ki, nükleer santral patlamış, radyasyon son sür’at yaklaşıyor! Ne yaparız?
İhbar gelse ki, evinize gönderilen bal, kumanya zehirlidir! Koronavirüs çıktı, salgın haline geldi… Ne yaptık, ne yapıyoruz, ne yapıyorsunuz, neler yapacağız?
Rahatımıza mı bakarız? Sabahlara kadar mışıl, mışıl -yahut horul horul- uyuyabilir miyiz? Oyun-eğlenceye dalabilir miyiz? Sanki bunların hepsi oluyormuş gibi, “muş!”u fazla, öyle değil mi?
Cehalet, okumamak, televizyon kanalları, internet, cep telefonları yangın, sel, koronavirüs, radyasyondan beter bizi zehirliyor, bulaşıyor. İşte kumarbazlar, hırsızlar, dolandırıcılar, kötü kadınlar evimizi basmış! Cebimize girmiş! Neyi bekliyoruz, nasıl bekliyoruz, nasıl rahat uyuyabiliyoruz?
Ateistler, deistler, Darwinistler, Kemalistler, Deccalizm/Süfyanizmin kolları “Gizli ifsat, ahlâksızlık, dinsizlik, zındıka ve mason komitelerinin…” (Sözler, s. 366) evimizi basmış, okullarımızı basmış, ağır hastalıklardan beter manevî zehirler saçmaya devam ediyorlar!
Allah muhafaza etsin, deseler ki, “Çocuğunuz ağır bir hastalığa yakalanmış!” Ne yaparız?
O halde, neyi bekliyoruz, niye bekliyoruz, kimi bekliyoruz? “Uyku bes! Gaflet bes! Nemelâzımcılık bes!” deyip Bediüzzaman gibi şöyle feryad etmemiz gerekmiyor mu?
“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..” (Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 543)
Yangın var, basit meseleler yüzünden biribirimizle uğraşmanın zamanı mı?