Artık Mehdî dönemine girilmiş olduğuna göre fetva emini Mehdî’dir. Bu asırlar, müctehid ve mücedditlerin döneminin sona erip Mehdî’nin zamanının başladığı devirdir. Hiçbir asır Kur’ân-ı Azîmü'ş-Şan’ın dışında değildir, vesselam.
Fetvalar artık Mehdî’den alınacaktır. İnsanların çoğu Mehdî’yi bilmediğine göre fetvayı nasıl alacaktır? Onun eserleri bu görevi üstlenecektir. Risale-i Nurlar altmış dile çevrilmiş; bu fetvalar dünyanın her yanında yankılanmaktadır. Kör ve sağır numaraları artık bitmelidir; bıçak kemiğe dayanmıştır. Dünyadaki zulüm, fesat ve fitneler karşısında artık susmak mümkün değildir.
Yahudînin Arz-ı Mev’udu, Yunan’ın Megalo ideali, ırkçıların hedefleri varken — ey Fatih’in torunu — bizde ne var? Bir zamanlar dünyaya hâkim olmuş bu millet misak-ı millî sınırlarına sığmaz; Edirne’den Van’a değil, Atlas’tan Hint Okyanusu’na kadar bir hinterlandımız vardır.
“Et kokarsa tuz çare; tuz kokarsa ne çare?” diyenlere: Risale-i Nurları, şahs-ı manevîyi, seyyidler cemaatini ve İsa (as) ruhaniyetini takdim ederiz. Bunlara uyulmazsa, Allah (cc) korusun, II. Abdülhamid’in sonu gibi ibret verici bir uyarı yapılır.
Beş yüz yıllık uykudan uyanıp Üstad’ın yaptığı gibi cihad-ı ekberle mânileri aşmalı; görev şahs-ı manevîyle yürütülmelidir. Bu, geçmiş müçtehidleri tezyif etmek değil, onların insan ve ibnüzzaman olduklarını itiraf etmektir.
Üstad’ın Sultan Abdülhamid’e teklif ettiği meşrutiyet ve elli kişilik müstehap heyet yeniden gündeme gelmeli; şahs-ı manevî ve mâşerî vicdân yerine menhus İngiliz tesirine sığınanlar ikaz edilmelidir.
Batının kanunlarını millete dayatmak sahtekârlığına dikkat çekenlere sorulmalıdır: “Türk milleti İsviçre Medenî Hukuku’na göre evlenip, İtalyan ceza hukukuna göre cezalandırılıp, Alman ticaret hukuku ile ticaret yapan, Fransız idarî yasalarına göre idare edilen, yalnız İslâm’a göre gömülen bir şahıs mıdır?”
Zafer reçetesi için ön şartlar: Tahkikî iman, ihlâs-ı tam ve amel-i salih. Bunların neticesi olarak bu asrın ve şarkın büyük silahları: Risale-i Nur, hürriyet-i şer’iye, meşveret-i meşrua ve haklı şûrâ, ittihâd-ı İslâm.
Âlem-i İslâm’ı Asr-ı Saadete çevirmek için tesanüdden doğan bir deha lâzımdır; on kişi yüz, yüz kişi bin misli iş görsün. Üstadla şahs-ı şahsî dönemi bittiği için günümüzün en büyük silahı şahs-ı manevîdir. İhlâs, tesanüt ve sebat sıfatlarına malik bir şahs-ı manevîye ihtiyacımız vardır.
Sırat-ı müstakîm alametleri: Zülûmat-ı beşeriyye içinde elmas gibi parlamak; kendini ilân eden ulüvv-ü şâna malik olmak; mesleğinde butlan olmamak, yani ferdî değil tevatürî yani meşvereti olmak...
Azametli bahtsız bir kıtanın değerli sahipsiz bir milletin reçetesi ittihad-ı İslâm’dır. Kemiyet değil, keyfiyet, azim ve tevekkül lâzımdır. Tâlutun ordusu ve Bedrin 313 arslanı gibi.
Bir müjde-i manevî: Beşerdeki zelzeleleri izâle edip İslâm’a istiklal ve istikrar verecek; garbı garıp, şarkı şa’rık edecek, bütün dünyaya rahmet olacak...
“Hep hayret… Ha gayret… Madem mutlu yarınlar, kutlu hedefler var, düşelim yollara, zahmet ne ki!” deyip biz de yollara düşelim, biiznillah.