Konuya bir soru ile başlayalım: Günümüzde “yalan”ın hayatımızın her alanında bu kadar yaygın olmasının nedeni nedir?
Kur’ân-ı Kerîm’de ayetler, hadisler ve bu asrın hakikî tefsiri olan Risale-i Nur’da sıkça vurgulanan ve dikkat çeken davranışlardan biri “yalan” söylemektir. Bediüzzaman Said Nursî, Şualar’da (s. 158.) Peygamber Efendimizi (asm) tarif ederken, “Ahlâksızların işi olan hileye, yalana ve yanlışa tenezzül etmesi kabil değildir,” diyerek, ehl-i imanın bu konuda titremesi gerektiğini ve hangi duygu, menfaat ya da korkuların bizi hıyanet derekesine düşürdüğünü anlaması gerektiğini ifade eder.
Ayrıca, Üstad Hazretleri Tarihçe-i Hayat’ta (s. 98.) sayfasında şu diyalogu aktarır:
Sual: “Her şeyden evvel bize lazım olan nedir?” Cevap: “Doğruluk.” Sual: “Daha?” Cevap: “Yalan söylememek.”
Devamında ise “Küfrün mahiyeti yalandır,” diyerek yalan söylemenin ne kadar tehlikeli bir davranış olduğunu vurgular. Bu bağlamda, yalanın yaygınlığının sebepleri ve iman ehli için taşıdığı tehlikeler nelerdir? Bediüzzaman Said Nursî, yalanın hem bireysel hem de toplumsal hayatta taşıdığı büyük tehlikelere dikkat çeker. “Yalan” hakikati örtmesi ve imanı zedelemesi sebebiyle insanın Allah ile olan bağını zayıflatır.
Yalanın sebeplerine dikkat edecek olursak;
Dünyevî menfaat ve korkular: İnsanlar, maddî çıkar, makam, mevki, şöhret sahibi olmak için veya korkutularak yalana başvurur. Risale-i Nur’da, bu tür duyguların aslında nefsin bir tuzağı olduğu belirtilir ve insanı hıyanet derekesine düşürdüğü vurgulanır
Toplumsal yozlaşma: Modern denilen çağda, medya ve sosyal medya aracılığıyla yanlış bilgilerin hızla yayılması, yalanın normalize olmasına yol açar. Bu, insanların hakikatle, doğrulukla bağın zayıflamasına yol açar.
Ahlâkî zâfiyet: Doğruluğun ve sadakatin yerine dünyevî arzulara öncelik vermek zorunluluğu varmış gibi duygular ve havalar yayılarak kişiye yalan söylemeyi kolaylaştırır. Üstad, “Her şeyden evvel bize lazım olan doğruluk” diyerek ahlâklı olmanın önemini vurgular.
Yalanın oluşturacağı tehlikeler:
İman zâfiyeti: Yalan, kalbi karartır ve insanın Allah’a olan bağlılığını ve güvenini zedeler. Risale-i Nur’da, yalanın küfrün bir parçası olduğu belirtilerek, iman ehli için büyük bir tehlike olduğu vurgulanır.
Toplumsal güvenin zayıflaması: Yalan, insanlar arasındaki güveni yok eder ve toplumsal düzeni sarsar. Bediüzzaman, yalanın ahlâksızların işi olduğunu ifade eder.
Manevî huzursuzluk: Yalan söyleyen kişi, vicdanen rahatsız olur ve iç huzurunu kaybeder. Risale-i Nur, doğruluğun insanı saadete ulaştıran bir yol olduğunu belirtir.
Risale-i Nur, yalanın yalnızca bireysel bir hata olmadığını, aynı zamanda toplumu, toplumu oluşturan fertlerin ruh yapısını ve geleceğini inşa etme önceliklerini ve bunların sonunda da imanı tehdit eden bir tehlike olduğunu öğretir. Doğruluğu hayatın temeli yapmak, yalana karşı en büyük kalkandır. Üstad’ın, “Yalan söylememek” vurgusu, her Müslüman’ın titremesi gereken bir uyarıdır.
Düşmanları tarafından bile “Muhammedü’l-Emin” sıfatıyla anılan bir peygamberin ümmeti olarak, davranışlarımızda dürüstlük, güvenilirlik ve ahlâkî özelliklere bağlılık göstermemiz gerektiği açıktır.