Bir kardeşimiz, “Bediüzzaman hazretleri, ‘Meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır.
Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkarlardır. Gayr-i müslim, reis olamaz, fakat hizmetkar olur.’ (ESDE, Münazarat, s. 189.) cümlelerinde geçen “hakimiyet” ve çelişki gibi görünen hususu izah eder misiniz?” diye sordu. Meşrûtiyet (demokrasi); halife, padişah, kralın başkanlığında şûra, parlamenter sistemdir. Hakimiyet-i millet; milletin kendi geleceğiyle ilgili kararları kendisinin verip hakim olmasıdır.
“Hakimiyet Allah’ındır, milletin nasıl olabilir?” itirazı muhakemesizlikten çıkıyor. Allah Hakim-i mutlaktır, “külli Hakimiyeti” var. İmtihan sırrı ve insaniyetimizin ortaya çıkması için bize verilen “cüz’i (hür) irade, hakimiyet” izâfi, görecelidir. “Alim, Cevad, Vekil ve Şafi’-i Mutlak” Allah teâladır. Ama, insanlara da “alim, cömert, sultan, padişah, halife, doktor” dediğimiz gibi, “hakim” de diyoruz…
Bediüzzaman, “Bâzı adam, ’(meşrutiyet) Şeriata muhâliftir’ (aykırıdır) diyor?” sualine, “Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır.” (Münâzârât, s. 38.) der, Kur’an’i delillerini gösterir. “İslamiyet’te gayri müslim ve kâfirlerden reis ve idareci olmaz” meselesine gelince: Meşrutiyette gayr-i müslimlerin reisliklerine yol açıktır. Bu hükümle zahiren çelişiyor. Onu da şöyle izah eder:
Eskiden Hilafet ve saltanat” beraberdi. Halife, reis, de bir şahıs idi. Eğer beraber devam etseydi, reis hilafeti temsil ettiğinden, gayr-i müslimlerin reis olmaları caiz olmazdı. Ancak meşrutiyette halife, hakim, reis şahıs değil. Ki, “Meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır.” (Münazarat, Enstitü/internet, s. 79.) Buna göre, halife, reis millettir: “Şu meclis-i âlinin şahsiyet-i mâneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mânâ-yı saltanatı deruhte etmiştir. Eğer şeâir-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mânâ-yı hilâfeti (halifelik manasını) dahi vekâleten deruhte etmezse (üstlenmezse)… bu milletin hâcât-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiyye mânâ-yı hilâfeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lâfza verecek. O mânâyı idame etmek için kuvveti dahi verecek (hilafet taraftarları çıkacak). Halbuki, Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarikiyle (yoluyla) olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı âsâya sebebiyet verecektir. (...) Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir (sağlamdır).” (Mesnevi-i Nûriye, Enstitü/internet, s. 87)