Mü’min kardeşlerimizi kesin olarak sevmemiz gereken ölçü şöyle: “Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır…” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 310)
Ancak, zaman zaman “mü’min kardeşlerimizin zatları ve sıfatlarını sevmeyi” karıştırıyoruz:
“Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 70-71)
Dolayısıyla mü’min kardeşimizi iyi, güzel sıfatlarını severken, “kötü sıfatlarını” sevmek zorunda değiliz. Bilâkis, kötü sıfatlarını sevmek onu daha da azdırabilir! Mü’min kardeşini sevmek; yanlışını görmezlikten gelmek değil, bilâkis hatalarını hatırlatıp düzeltmeyi gerektirir.
Zalimlere değil meyil, “fiilen, iltizamen ve iltihaken” destekleyen mü’min kardeşimizin bu sıfatlarını sevmek zorunda değiliz! Kardeşini sevmek, mihenge vurmayı gerektirir. (Mihenk, Kur’ân, Sünnet-i Seniyye ve Risale-i Nur’dur)
Ve “zarara kendi rızasıyla girene” merhamet edilmez. Zarara, kendi rızasıyla girmek nedir? Zararın zarar olduğunu biliyor ve bile bile ona girmek…
“Bu asrın acip bir hassasıdır. (HAŞİYE: Yani, elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.) Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musîbet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler.
Evet, elması bildiği halde, yalnız zaruret-i kat’iye suretinde şişeyi ona tercih etmeye ruhsat-ı şer’iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.
“Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.” (Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 167)
Evet, mü’min mü’min kardeşini sever ve sevmeli.
Ama, fena davranışlarını değil!