Bediüzzaman Hazretleri, “Sen ve bir iki risalen rejime ve usûlümüze muhalif gidiyorsunuz.” sorusuna, “Bir şeyi reddetmek ayrıdır, kalben kabul etmemek ayrıdır ve amel etmemek bütün bütün ayrıdır. Ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. İdare ve âsâyişe ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur”(1) der ve asla geri adım atmaz.
Müstebit rejim ve sistem, çarpık devlet yapılanmasına karşı direnir, her zeminde muhalefetini, dik duruşunu sergiler.
Ancak, asla sistemi, devleti ele geçirmeyi tasvip etmez:
“Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer’in (ra) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer’iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasârâya ilişmiyordular. Demek, kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir cünha, bir suç teşkil etmiyor ki, o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar.” 2
Üstad Hazretleri, hiçbir zaman müstebitlerle uzlaşmaz.
Hatta, “Veli ve şefkatli” diye vasıflandırdığı 2. Abdülhamid ile dahi uzlaşmaz:
“Aklımı feda ettim (tımarhaneye girmeyi göze aldım), hürriyetimi terk etmedim. O şefkatli (ve veli) Sultana boyun eğmedim.”3
Günümüz siyasetinin deccalizmin etkisinde; fevkalâde girift ve dışa bağımlı olduğunu İslâm âleminde meydana gelen olayları (Arap Baharının kışa dönmesi, Suriye meselesi, Humeyni’nin devrimi, Kaddafi’nin Yeşil Kitapla Müslümanları aldatmaya kalktığı gibi) şu müthiş keşfiyle tesbit ediyor, tavrını belirliyor.
“Biz müteharrik-i bizzat değiliz (kendimizden harekete geçmiyoruz) bilvasıta (vasıtalı, başkasının tahrikiyle) müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutma) ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına, duymazlıktan gelerek) tahribimizde eser-i telkini icrâ ederiz.”4
Evet, deccalizmin, Batı felsefenin, Süfyanizmin, harici odakların (Bilderberg’çilerin vs) dizayn ettiği, kontrol ile yönlendirdiği bugünkü siyaset problemlerin kaynağı değil midir? O halde onlarla işbirliğine gitmek, onlardan medet ummak, kazandırır mı, kaybettirir mi?
Ülkemizde de, İslâm âleminde de, yani, dahilde iktidarın da, muhalefetin de silâh kullanmasına, silâhlı mücadelesine hep karşı geldik.
Çünkü, Bediüzzaman: “Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz-fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.5
Dipnotlar:
1. Şuâlar, s. 307.
2. Kastamonu Lâhikası, s. 206.
3. Divan-ı Harb-i Örfi, s. 36.
4. Bediüzzaman, Sünûhat, s. 64.
5. Bediüzzaman, Lem’alar, s. 107.