Hürriyet baş tacı ola!
İstibdat kovula!
Meclis’te her şey konuşula!
Zengin, daha zengin; fakir, daha fakir olmaya...
Büyükler küçüklerin dilini, hâlini sora... Başını okşaya yani cebine harçlıktan öpücükler kondura...
Küçükler büyüklere, efendim, sizleri iyi gördüm, diye; nasılsın, gibi sorgu suale tâbi tutmaya...
Adalet savaşta, barışta unutulmaya...
Vergiler adım başı toplanmaya...
İsraf, azaltıla, azaltıla, azaltıla hattâ azatlana ki... vergiler en aza ine...
Zaten beli bükülülerden vergiymiş, harçmış, borçmuş derhal kaldırıla...
Meşveret ihmal edilmeye ki yük birine; o biri de toplumun üstüne yıkılmaya... Yani yük/mesuliyet paylaşıla...
Hukuk hep taze çiçekler gibi yakamıza takıla...
(Bak; yoksa takılıp düşeriz.)
Karıncanın da bir canı olduğu düşünüle; aman, ha; ezilmeye...
Ağaçlar rantiye, şantiye için kesilip yakılmaya...
Hak... dendi mi akan sular dura...
Üstümüzdeki emanetlerin de hakkına girilmeye...
Meselâ gözlerimiz kirli manzaralarla meşgul edilip kirletilmeye...
Kulaklarımız kıymetsiz sözlerle doldurulmaya...
Kalbimiz, ah, kalbimiz... fani aşkların oyuncağı olup ağlatılmaya...
Ölümü unutunca saldırgan oluyoruz. Bu yüzden ölüm, gözümüzün önünde dura...
Katar katar bu yolculuklara bizim de katılacağımız zahir ve kesin olduğuna göre... eee ne bu afra tafra deyu o azgın hallerimiz dizginlene...
Bu mal mülk burada kalacak. Vaktiken ihtiyaç sahipleri de gözetile...
Cimrilik edilmeye...
İyi dinle ki cimri kendini; cömert parasını yer.
Ver, ver, ver; hafifle; bu lâfımı hafife alma!
Ye, yedir. Yarım elma; hatır alma...
(Hem sonra ne senin ki...)
Kendine gelmenin yolu da kendinden geçmek ya...
kaybettiklerimizin, bulduklarımızın içimiz/de olduğu biline; biline de içimiz terk edilmeye...
İşgal ve fetihlerin “içten” olduğu da içimize yazıla...