"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yorgun zamanlar matinesi

Ali HAKKOYMAZ
06 Aralık 2025, Cumartesi
Mektubuma başlarken... diye başlayan mektuplar; öldü.

Bir samimiyet, bir ihlas, bir mahremiyet vardı o beyaz zarflarda. 

Bayram tebrik kartlarında… 

Bir içimiz vardı. 

Bir içim su gibi dostluklarımız… 

Sonra masum, çevirmeli telefonlar… 

Az katlı evler… 

Birdenbire yıkıldı yüzlerce yılın birikimleri. 

“Bir tatlı huzur almaya…” giderdik semtlere. 

Elle tutulur gibiydi saadet, sükûnet, dostluklar, muhabbet… 

Aşklar bile… 

İçimizin bir ürpertisi vardı. 

Günah korkusu, sevaplar sevinci… 

Yaşamak “yaşanır” bir şeydi. 

Bir şeydik dün; onca makamsız ve parasızlığımızla… 

Bir şeyler sızdı içimizden; içimize bir şeyler sızdı. 

Şimdi aynalar bile yabancı bize. 

"Şimdiki medeniyet" pek yaramadı. 

Yaralarımız azdı; azalmadı. 

“Hep bana...” şarkıları söyledik, söylüyoruz. 

Bunun adı: Ego, enaniyet, benlik, cimrilik... 

Bu âhirzaman günlerinin zehirli apoleti…

Dünya "insanlık" imtihanında... 

Ya geçeceğiz ya kalacağız... 

Gidişat hayra alamet değil… mi; selamet mi; bak, gör; karar ver-me! 

Patır patır dökülüyoruz. Üstelik çok yorulduk. 

Uçaklar, trenler, internet... 

Binalar, arabalar, yollar… 

Geliştik, diyorsunuz; ben aksini iddia ediyorum. 

Evet; sayılar, binalar, paralar çoğaldı. Çoğaldı da yine belli (belirsiz) ellerden belli (belirsiz) ellere... 

Azalan bir şeyler var; yalnız! Şehirlerde gökyüzünü azalttık. Toprakları asfalt/beton yaptık. İnsanları tek ton... 

Bize toprak lazım… Bize gökyüzü lazım…Bize ağaç, bize çiçek, bize böcek... lazım. Size bir şey diyeyim de lafı toptan anlayın: Okul da, cami de bu kainat... Baksanıza; okuttuklarımız “bela” okuyorlar âleme; kendini okumayınca. 

İşte kanlı ve gözyaşılı haberler doluşuyor yaşlı dünyanın başına; insan kendini unutunca ama çok sancılı… 

Madde, para, silâh, bankalar, binalar... sırasını savdı ümidim var. 

Aklımızı başımıza alalım da kalbimizin de bi' gönlünü alalım; ha!

...ki ne kolay söylüyoruz isimlerimizi; bunca benzerken birbirimize!

Renkleri nasıl tek renk yaptık; unuttuk elvan-ı sebayı.

Mevsimler; tek resim miydi?

Gözlerimiz niye donuk?

Seslerimiz boğuk…

Susanı görmüyorlar zaten.

Konuşanı susturuyorlar.

Paradan başka şey konuşmuyorlar.

Elimizdekileri alıyorlar.

Her köşe başında tanklar, tüfekler...

Radarlar, rampalar, bombalar...

Dünyaya savaşmaya gelmedik.

Kış misali bakışlardan üşüyorum anne!

Çok gürültü var. Ruhlarımız yorgun... Her yanımız beton... Kuşları kovduk. Kelebeklerin kanat vuruşlarını duymadık. "Okumak" denince "okul/kurs" anladık. 

Günlerin gözlerinin içine bakamadan, yıldızlara göz kıpamadan, sofralarımıza dostlarımızı çağıramadan yaşamayı bir şey sandık. 

İnsan kendine bu kadar kıyar mı? Çabuk, hemen, bugün, şimdi, derhal, behemahal dönelim şiir kıvamına. İnsan kıvamına bürünelim.

"Şimdiki medeniyet…" çiğ, çirkin, bulaşık; adı konulmamış bir fotoğraf…

Ortalık toz duman... Hâlimiz pek yaman... Buralara geldik nihayet...

Okunma Sayısı: 110
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı