Koronavirüs musîbetinin ülkemizde de bulunduğuna dair resmî açıklamanın; bunu duyan medyanın da endişe pompalamasının ardından piyasalar depara kalktı âdeta.
Yetkililerin iki dudağının arasından ne çıktıysa bil ki o gün, o ürün, bir çırpıda tükenmiş!
Hatta sözü edilmeyen temel ihtiyaç maddeleri bile…
Ölmemeye çare var mı?
Kolonya da alsan, makarna da depolasan, bu memleketten de kaçsan, takdir öyle ise, ecel seni bulacak; emaneti, alacak.
Zira “Kader söylerse, iktidar-ı beşer konuşmaz, ihtiyar-ı cüz’î susar.” Bu itibarla, aslında panik göstermeye ne gerek.
Sen tedbirini al, takdiri, Mülkün Sahibi’ne bırak.
Ama insan âciz, zayıf; bir de itimattan yoksun ise, korku bacayı sarıyor; çarşı pazar, marketler âdeta yağmalanıyor.
İnsanımızda, bir alış veriş paranoyası oluşu!
Ne oluyoruz, Allah aşkına?
Harp yok darp yok, kıtlık yok.
Gelgelelim alıcıda sabır, satıcıda ise insaf yok.
Şu günler, tam da, “Kurt bulanık havayı sever” sözünün; yani, fırsatı ganimet bilmenin uygulama zemini.
Bunun içindir ki, fiyatlar çıldırdı.
Bazı şey, bir anda astronomik rakamlara ulaştı; ama yine de yok.
Serbest piyasa ekonomisi, serbest soygun anlayışına dönüştü düpedüz.
Kasap et derdinde, koyun, can derdinde!
Yaşanan hâl, cümle halka ikazken; tüccara da, bir dürüstlük mihengi!
Kimsenin işine, ticaretine, teşebbüs hürriyetine dokunulmasını asla istemeyiz, hatta kabullenemeyiz; ama bu serbestî, “sınırsız hürriyet” manasına gelmemeli, vurguna dönüşmemeli hiçbir zaman.
Nasıl ki, vatandaşın soğan depolarını basması pek şık karşılanmadıysa; o gün, haksız kazanç sağlayan tüccara da, bu hareketinden dolayı hayır duâ edilmediyse; bugünküne de edilmiyor. Biline!
Velhâsıl:
Önce, vatandaşa güven verecek, endişesini teskin edip, sükûneti temin edecek; beraberinde de piyasalardaki bu handikaba “dur” diyecek olan, devlettir. Bunun için hemen, âcilen radikal tedbirler alınması gerekir.
Aksi hâlde denetleme muaccel, değerlendirme ise müeccel olması durumunda, atı alan Üsküdar’ı geçer.
Yapanın, yaptığı, yanına kâr kalır.