"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Unutamadığım bir hatıra

Ali Rıza AYDIN
13 Ekim 2022, Perşembe
Yayıncılık, bir sevdâ! Hele ki, şu zamanların zorlarına, zorlaştırmalarına rağmen… Yayıncılık hayatım boyunca birçok insanla görüşme; dünyama renk katan pek çok değerli kimseyle tanışma imkânım oldu.

Müşahede ettiğim o ki, yapılan hizmetlerin, gönüllere atılan tohumların hiç biri boşa gitmiyor; er ya da geç, bir gün olup neşvünema buluyor. 

“Vatan sathını mektep yapma” idealinin en belirgin meyvesi; bunca Risale-i Nur sevdalılarının ve diğer yayınlarımıza meftun milyonlarca kitapseverin varlığı. 

Düne dair unutamadığım bir hatıra: 

Ankara’da, yayıncılıkla meşgul olduğumuz; Yeni Asya’nın Ankara ve İç Anadolu dağıtımcılığı ile tavzif edildiğimiz yıllar…  

Bir Ramazan-ı Şerif gecesi, o seneki kitap fuarının son gecesi…  

Ankara’da, Kocatepe Camii avlusunda kurulan fuarın teravih namazı sonrasındaki çalışma zamanımızı da kullandıktan, müşterilerin ayağı çekildikten sonra kitapları toplayıp bir kamyonete yükledik, Anafartalar Caddesine, Risale-i Nurların ve Üstadımızın muhakeme edildiği meşhur Adliye Sarayının tam karşısındaki mağazamıza getirdik.  

İş bitmişti, ama zaman da hayli ilerlemişti.  

Hep birlikte, hemen, yakınımızda bulunan merhum Recai Boyacıoğlu ağabeyin Boğaziçi Lokantasına, sahur yemeği yemeye koştuk. Çalışanlarım ve birkaç talebe kardeşimizden oluşan gruba: 

“Arkadaşlar, istediğiniz her şeyden istediğiniz kadar sipariş verebilirsiniz” dedim.  

Afiyetle yediler ya da yediklerini zannediyordum.  

Yıllar sonra bir gün, o gece birlikte olduğum ve o günlerde, ter-ü taze bir üniversite öğrenci; daha sonra da, sadakatli bir Nur Talebesi olan Recep kardeşimiz, karşılaştığımız bir gün, o günlerden arda kalan duygusunu benimle paylaştı: 

“Ağabey” dedi. “Bir fuar dönüşünde, Boğaziçi Lokantasında sahur vaktinde bize, ‘İstediğiniz kadar yiyin-için’ demiştiniz, ama istediğimiz kadar yiyip içememiştik. Çünkü sahur zamanı çok çabuk bitmişti” dedi. 

Bu sözüyle, Recep kardeşim, aradan geçen yıllar cesametinde bir gamı omzuma yükledi.  

Son derece üzüldüm.  

O gün bugün “keşke, keşke” deyip durur, için için yanarım.  

Çünkü bugün, o günü geri getirmek ne mümkün! 

Keşke…  

İz bırakan bir hatıra olmanın yanında, o gün, sis bırakan hâl oldu. 

1973 yılında kaleme aldığımız şu dörtlüğümüz, bu manayı ifada eder  sanırım:  

NOKTA NOKTA 

“Nokta nokta” dediklerim, hayatımdan bölümler 

Kalemimle dile geldi nice esrarlı günler 

Hatıralar kıymetlidir, acı olsalar bile 

İstikbale tırmanırken “anı” oluyor, dünler. 

                                                                     A.R.A. 

Okunma Sayısı: 1615
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı