Bu iki kelime dilimize Arab dilinden girmiştir. Ensar: Yardım edenler, yardımcılar demektir. Sıfat olarak; herkesi seven, herkese yardım eden kimse demek.
Terim olarak ise; İslâm dininin tarihî gelişimi içinde büyük bir öneme sahip olan Hicret olayı ile bir topluluğa yani Medine-i Münevvere de yaşayan Müslümanlara verilen bir isimdir.
Bilindiği gibi İslâm dinini yaymak için Mekke-i Mükerreme’de çeşitli zorluklarla karşılaşan Peygamber Efendimiz (asm) Mekke’den Medine’ye Cenâb-ı Hakk’ın izni ile göç etmiştir. (Milâdî, 622) Peygamberimiz (asm) o günün şartlarında delilsiz olarak yürüdüğü yol, bugün Mekke’den Medine’ye giden en kısa yoldur. Adı ise ‘Tarıkul hicre’dir.
Hatta o zamanın zor şartlarına rağmen ta Habişistan’a kadar göç eden Müslümanlar da vardır.
Hz. Peygamber Efendimiz (asm), Medine’ye varmadan önce Kuba’da ikamet eylemiş ve orada bir Cuma Camisi yaptırmıştır. (Kuba Cuma Mescidi) Medine’ye varan Peygamberimiz (asm), Medine halkı tarafından ilâhilerle karşılanmıştır. Bugün bile dinlediğimiz (Talaal bedrü aleyna) ‘Üzerimize ay doğdu’ şeklinde.
Peygamber Efendimiz (asm), Medine-i Münevvere’ye vardığında bugün güzel İstanbul’umuzu manen süsleyen Eba Eyyubel Ensari Hazretleri’nin evinde misafir kalmış, arsa sahiplerinin gönlü yapılarak Mescidi Nebevi’nin arsası alınıp günün şartlarına göre mescid inşa edilmiştir.
Müslüman olan Medine’lilere Ensar, Mekke’den göç eden Müslümanlara da Muhacir söylenmiştir. (Allah yolunda hicret edenler.)
İslâm tarihi incelendiğinde Mekke’den gelen muhacirler için Medine’li Müslümanlar çok büyük fedakârlıklar yapmışlar. Ellerindekileri muhacir kardeşleri ile bölüşmekten çekinmemişlerdir. Dünya tarihinde Medineli Müslümanlar tam bir yardımlaşma örneği sergilemişlerdir.
Bugün ülkemize başta Suriye’den olmak üzere, çeşitli ülkelerden göç eden dini, dili, ırkı, rengi değişik insanlar vardır.
Bizler de kendimizi ensar yerine koyarak onlara muhacir diyoruz. Millet olarak ellerimizden geldiği kadar yardım ediyoruz. Dinî kitaplarımızdan okuyup öğrendiğimize göre Hz. Peygamber Efendimiz (asm) hicret ederken o zaman ki Mekke şehri gözden kayb olacağı bir noktada durmuş; doğup, büyüdüğü Mekke şehrine bakarak; “Ey Mekke! Kendi isteğimle senden göç etmiyorum. Allah’ın emri ile hicret ediyorum. İnşaallah yine Allah’ın izni, müsaadesi ve yardımı ile ilk fırsatta sana döneceğim” demişti.
Belli bir süre sonra Hz. Peygamberimiz (asm) büyük bir İslâm ordusu ile Mekke üzerine yürümüş ve Mekke’yi feth etmişti. Fethettiği Mekke’deki bütün insanlara Müslim, gayri Müslim çok adilane davranıyordu. Hatta bazı soylu ailelerin evine sığınanlara Peygamberimiz (asm) eman bile vermişti. Bir nevî dokunulmazlık… Bu arada Peygamber Efendimizin (asm) şu hadisi de çok önemlidir: Hubbül vatan minel iman/ Vatan sevgisi imandandır.
Kısa bir süre önce Hatay’a gitmiştim. Sokaklarda Suriye’li delikanlılardan geçilmiyordu. Yaşlı kadınlar, yaşlı erkekler, hastalar ve çocuklar tamam. Onlar bizim için birer muhacir olsun, biz de onlara ensar gibi davranalım. Acaba gençler vatanlarını müdafaa etme imkânı bulamıyor mu?
Niyetim kimseyi incitmek değildir. Aklıma yaşlı Sütçü İmam geldi. Kara Fatmalar, Şerife Bacılar, Nene Hatunlar geldi.
Gerçek muhacir ruhu taşıyan yanlış iş yapar mı? Bir günlük yiyeceği olan bir Müslüman dilenebilir mi? Rahmet, bereket ve Kur’ân ayı olan Ramazanı şerifin bütün dünya, özellikle âlemi İslâm için akan kanın durması, huzur ve sükûnün gelmesine sebep ve vesile olmasını niyaz ediyoruz.