Ülkemizin konum itibariyle öyle bir hudut özelliği var ki, ‘oh bee biraz rahatladık’ demeye gelmiyor. Birilerinin sürekli olarak elinde dürbün, cephenin önünü arkasını, sağını solunu kontrol etmesi gerekiyor.
Bu yazıyı yazmama sebep olan olay, çok sevdiğim iki kişi arasındaki neredeyse münakaşaya sebep olacak bir yazışmaydı. Konu yeni müfredat taslağı ile ilgili görüş ve öneri kutusuna gidecek olan bir dilekçe örneğiydi. “Bütün cemaatlerin dinsiz bir nesil yetişmemesi adına bir vazife-i cihad olarak buraya görüş bildirmesini rıza-i İlahi için rica ediyoruz..” denmiş ve nasıl yapılacağı eklenmiş. Gayet masum görünüyor. Örnek metin olarak da okullarda Diyanet Yayınevi tarafından basılan Risale-i Nur kitaplarının ders olarak okutulmasını istiyoruz gibi ibareler...
Evet haklıyız. Sokaklardaki, okul çıkışındaki çocuklarımızın hali, eğitim seviyemizdeki dikey düşüş, öğretmenlerimizin çocuklar okula gelsin de okulun asayişini bozmasın başka bir şey istemiyoruz serzenişleri gerçekten acil bir şeylerin yapılmasını gerektiriyor. Ama, ama, ama...
Fitne durmadı, durmuyor ve de durmayacak. Böyle bir öneri çeşitli soruları akla getiriyor. Mesela Diyanetin bastığı İşarat’ul İ’caz ve başka bazı basımlarda münafıklar bölümü çıkarılmış. Diyanet’e uyarlanan Risalede bile böyle tahrifat yapılırsa, bunun bir de din dersi kitabının başına M. Kemal resmi ve sözü konulan Milli Eğitime uyarlanmış hali nice olur? M. Kemal’i dindarlaştıran 12 Eylül 1980 darbesi gibi bugünkü münafıkâne hakim siyasilerin ‘M. Kemal’i asıl biz temsil ediyoruz, beni birisine benzetmek istiyorsanız M. Kemal’e benzetin’ diyen bir iktidarda, bir müfredatta dünyada iki farklı kutbu temsil eden bu şahsiyetlerin hangisini hangisiyle barıştıracaksınız, aynı kitapta nasıl birleştireceksiniz?
Geçtiğimiz dönemde Risaleleri sadeleştirme hatasına düşenlerin halini gördük. Bu sistemin içi öyle bir ucube ki, içine giren bir şekilde oraya entegre oluyor. Bu sistemde Risale-i Nurların esaslarını nasıl muhafaza edeceğiz? İmani meseleleriyle, lahikalarıyla, eski Said eserleriyle bir bütün olan hakikatleri ayırıp bölerek mahiyetini bozarsak, Üstadın “Risale-i Nur bu ülkede cebel-i Cudi gibi muhafazamızı sağlıyor” hakikatini kaybedersek, kısaca ülkemizdeki maddi manevi değerlerimizin içini boşalttığımız gibi Risale-i Nurların da içini boşaltırsak, belalar nasıl gelir acaba düşündük mü?
Aynı camiadaki iki kişiyi bile görüş ayrılıklarına sevkeden bir konu, birlik beraberliğe çok ihtiyacımız olduğu bir zamanda daha kimleri karşı karşıya getirir acaba?
Üstada soruyorlar: “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye neden hizmet edemedi?
C– En büyük hizmeti, adem-i hizmetidir. En büyük hareketi, hareketsizliğidir. Çünkü buradaki hâkim olan kuvvet-i ecnebiye, lehinde olmayan herbir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük, mukaddes câmilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevaz-ı katline fetva verdirildi. İşte Dârü’l-Hikmet, bu fırtına içinde âlet ettirilmedi.” (Tuluat)
22 senelik dindar hükümet şimdiye kadar neden böyle bir şey düşünmedi? Sakın bu son kozu, oyunu olmasın?! Böyle bir fitneyle hem solcu sağcı çatışması, hem nurcuların çatışması planlanmış olmasın?
Peygamberimiz, “Müslümanın ferasetinden korkunuz” buyuruyor. Allah bizleri ferasetli Müslümanlardan etsin inşallah..