Yolu yordamı olmayan, adeta içtimaî hayattan tecrit edilmiş, Mekke’ye benzer kara kayalıkların içinde bir köy; Barla.
İşte asrın imamı olan Bediüzzaman’ı ortadan kaybolsun, kendi kendine ölsün gitsin diye zamanın idaresi onu buraya sürgüne gönderir.
Ancak, unuttukları bir şey vardı. Nur nasıl ki doğan bir güneşin ışığı engel tanımadan yayılıyor her tarafı aydınlatıyorsa ve onun ışığının yayılmasına engel olacak bir güç, bir kuvvet yoksa, Risale-i Nur’a karşı da hiçbir engel dayanamıyordu. Sadece “Nur’a karşı gözünü kapayan, ancak kendi gündüzünü karanlık yapar” diyor Üstadımız.
Barla hayatı, zahiren karanlıklı, bir ümidin yeşermesinin imkânsız gibi göründüğü zamanlarda talebelerden biri “Üstadım bunları yazdırıyor, ama bunları kim okuyacak?” diye kalbinden geçirdiğinde, “Keçeli zaman gelecek yazdığınız bu eserleri dünya okuyacak” diyordu. Üstadımın dediği tahakkuk etti, eserler elliye yakın lisana çevrilerek, şimdi bütün dünya Risale-i Nur okuyor.
Çünkü; öyle bir iddia ile yola çıkılmıştı ki; elleri bağlı, zayıf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor 1 iken, hiç ümidini kırmadan Kur’ân’dan aldığı bir güçle şöyle diyordu: “En mütemerrit bir dinsizi, birkaç saat zarfında ikna etmezsem de, ilzam etmeye hazırım.” 2 Üstadın, böyle bir iddia karşısındaki dik duruşu bütün mason ve zındıka komitelerini susturdu. Adeta dillerini yuttular, lâl oldular, hâlâ konuşamıyorlar.
Sabri Ağabey de (rh) bir mektubunda şöyle diyor: “Evet, şu asrın eşhas-ı muzırrasına karşı muvaffakiyet-i fevkalâdenin (olağanüstü başarısı) o güruh-u hazele ve rezeleyi (aşağılık ve rezil kimseleri) ıskat ve ilzam ettiğini (susturduğunu) zerre kadar insafı ve iz’anı ve insaniyetten hazzı olanın ikrar ve itiraf ve tasdik etmesi vecibeden olduğu vareste-i rayb ve zünundur. 3
“Sözlerin hakikatini değil şimdiki zamanın zındıkları, tâ eski inatçı ve bunlara müşabeheti (benzerleri) olan Firavunlar, Nemrutlar anlasalardı, iman ederlerdi.” 4
Bu mektup, bu asrın dehşetini gösterdiği gibi, Risale-i Nur’daki hakikatleri bildikleri halde, ona sırtını dönenlerin, onu anlamak istemeyenlerin mertebelerini de gösteriyor.
İşte görüyoruz ki bu hizmet: “Ümmî, fakat allâmelerin işini gören, Isparta’nın intibahına sebep olan Adilcevazlı Bekir Ağa’dan” üniversite profesörlerinin konuştuğu, yazdığı, kongre ve panel konuları haline geldiyse, “NUR” ism-i Celîlinin tecellisinden başka bir şey değildir.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 558. 2- Mektubat, 605.
3- Barla Lâhikası, 86. 4- Barla Lâhikası, 396.