Bir yandan “yargı paketleri”yle kamuoyu oyalanırken, diğer yandan yine “torba kanun”la temel hak ve hürriyetlere bariyerler koyan “OHAL yasaları”nın dayatılmasının üç yıl daha uzatıldığı vartada Anayasa Mahkemesi’nin “Örgüt üyeliği’ kararını MGK değil yargı verir” kararı çok önemli.
Vaziyet şu ki 20 Temmuz 2016’da ilân edilen ve 17 Temmuz 2017’de sona eren OHAL döneminde otuzu aşan KHK’lerle 125 bin 678 kamu görevlisi ihrâç edildi. Ayyuka çıkan haksızlıkları gidermek için kurulduğu bildirilen OHAL Komisyonu 101 bin 58 başvuruyu reddederken, 14 bin 72 başvuruyu kabul etti. 11 bin 544 başvurunun incelemesinin ise sürdüğü bildiriliyor.
Buna göre 101 bin 58 kamu görevlisinin hak arama başvurusu sorgusuz-sualsiz yargısız infazla geri çevrilirken, beraat ve tâkipsizlik alanlar görevlerine iâde edilmiyor, hatta yeniden görevden alınıyor. Böylece yüz binlerin mağduriyeti devam ettiriliyor.
SPEKÜLÂTİF “SORUŞTURMA KRİTERLERİ”YLE
Aslında AYM’nin en son “MGK’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara ‘üyeliği’ ve ‘mensubiyeti’ bulunduğu gerekçesiyle ihraç kararı verilmesini anayasaya aykırı” bulup, yasadaki “üyelik” ve “mensubiyet” tâbirlerini iptal ederek “bir kişinin yasadışı bir oluşuma üye sayılıp sayılmayacağına ‘olağan dönemde’ yargının karar vereceği” ve dayatılan “düzenlemenin mâsumiyet karinesine aykırı olduğu” tesbiti hâlen mevzubahis haksızlık ve hukuksuzluğun vahim boyutunu ortaya koyuyor.
Zira AYM’nin oybirliğiyle iptal ettiği ve haksızlıklara “dayanak” olarak gösterilen sözkonusu yasanın başında “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir” denilerek peşinen yargının önü kesiliyor.
Bu emrivakiyle, 15 Temmuz Hâdisesi’nden beş gün sonra ilân edilen OHAL’in sonrasında da yasadışı olarak sürdürülen ihraçlar, istihbarat raporlarıyla, sahte ihbarlarla, “kurum âmirinin kanaati”yle ifâde ve savunmaları bile alınmadan onca insanın bütün kazanılmış hakları gasp edildi.
Özetle, her tarafa çekilebilen suiistimale açık spekülâtif “soruşturma kriterleri”yle, hiçbir yargı kararı olmadan, hiçbir delile dayanmayan “mensubiyet”-“iltisak”-“irtibat” uydurmalarıyla dünyada hiçbir hukuk sisteminde olmayan garabetlerle hukukun temel kuralları hiçe sayıldı; hem de “başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın” denilerek…
“İKTİDAR CEPHESİ” PANİK VE TELÂŞTA!
Çarpıcı olan, tam da AYM’nin kararının on binlerce yasadışı haksız ve hukuksuz ihraca emsal teşkil edeceğinin ortaya çıkması üzerine AKP iktidarının OHAL uygulamalarını yeniden uzatamaya kalkışması.
Belli ki bütün kamuoyu araştırmalarında oyları hızla eriyen “iktidar cephesi”, ilk seçimde iktidarı kaybetme paniğinde. Yargının da direnç göstermeye başlamasıyla bütün bu haksızlık ve hukuksuzlukların hesâbının sorulması korkusuna karşı şimdiden kendini “güvence”ye alma telâşında.
Bundandır ki “yargıda reform” paravanında örtülü OHAL’i Meclis’ten geçirmeye çalışıyor; yine OHAL altında seçime gitme peşinde…
Ama nâfile; AYM Başkanı’nın “Vesayet altındaki yargı adâleti tesis edemez. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının ve yargı mensuplarının sadece hukuka bağlı kalarak karar vermelerinin demokratik hukuk devletinde hayati derecede önemli olduğu” tesbitiyle gerçekler ortada.