Siyaset tam bir karambolde. Ekonomiden eğitime fiyaskonun yaşandığı “tek kişilik yönetim”de zarar gittikçe büyüyor. İktidar partisinin yüzde 30’lara düşmesine karşı Saray panikte.
“Anketler güven vermiyor” tepkisiyle son altı aydır AKP’den hiçbir anket çıkmıyor. Bundandır ki yeni yeni manipülasyonlara, “millet ittifakı”nın belediye başkanlarını Cumhurbaşkanı adayı gösteren çarpıtmalara, “anket oyunları”na tevessül ediliyor.
Evvela “adâlet reformu” ortaya atılarak kamuoyu oyalanmak istendi. Ancak Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeler tarafından dinlenilmediği, Türkiye’nin imza atıp uymayı taahhüt ettiği AİHM kararlarının uygulanmadığı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak muhaliflerin tutuklandığı, hâlen OHAL KHK’larıyla on binlerin yargısız infazla cezaevlerinde olduğu, yüz binlerce vatandaşın temel haklarından mahrum bırakılarak işlerinden edildiği ortamda siyasi iktidarın “yargı paketi” makes bulmadı.
Bunun üzerine “yeni anayasa”dan dem vuruldu. Ne var ki daha önce “madem Cmhurbaşkanı Anayasayı dinlemiyor, bari Anayasayı Cumhurbaşkanı’na uyduralım” anlamında “tek kişi”ye anayasayı ve sistemi uydurmak için “Türk tipi başkanlık” ucûbesinin dayatılmasına benzer “tek kişilik yönetimi” tahkimle kalıcılaştırma uğruna sözü edilen “yeni anayasa” projesi de kamuoyunda itibar görmedi.
MİLLET NEZDİNDE EN GENİŞ MUTÂBAKATLA…
Son süreçte “tek kişilik yönetim”e karşı “demokratik parlamenter sistem”in millet nezdinde takdirinin yüzde 60’ları aşmasına karşı bu kez “yeni anayasa için referandum” saptırması denenmek istendi. “İktidar cephesi”nin referandum için gerekli olan 360 oyu olmadığından bu oyunla halkta desteği gittikçe düşen “tek kişilik yönetim anayayası” kotarılmak istendi.
Ancak “millet ittifakı” ve muhalefetin “yeni anayasa”dan önce “referandum olacaksa iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem’le ‘cumhur ittifakı’nın ‘tek kişilik yönetim’ arasında ve “erken seçim için referandum olsun” karşılığını vermesi üzerine referandum tartışması da sona erdi.
Görünen o ki Türkiye “mevcut sistem”le artık devam edemiyor; bu bakımdan mutlaka yeniden demokratik sistemin ihyası gerekiyor.
Bilindiği gibi, daha önce anamuhalefet partisi ile Deva Partisi’nin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” için birlikte çalışma yaptıkları duyurulmuştu. Başta Gelecek Parti olmak üzere “parlamenter sistem”i isteyen diğer partilerin de bu konuda esaslı çalışmaları yaptıkları bildirilmişti.
En son kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayan, ‘Meclis’i işlevsizleştirip yasama ve denetim yetkisini ortadan kaldıran, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını berhava eden “tek kişilik rejim”e karşı İyi Parti’nin “iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem teklifi” açıklandı.
Akşener, “Hukukta adaletin tesisi, devlette şeffaf, denetlenebilir ve verimlilik odaklı bir yönetim anlayışı, mutlu, huzurlu ve zengin bir Türkiye’nin anahtarıdır. Ülkemizi içinde bulunduğu kutuplaşma ortamından ve yaşadığımız ekonomik krizden çıkaracaktır” ifadesiyle demokratik perspektifi târif etti.
Ve “siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, akademi dünyası ve milletimizle, sürekli temas halinde olacağız. Bu bizim için aynı zamanda demokrasinin de gereğidir” diyerek milletle birlikte geliştirip en geniş toplumsal mutâbakatla hayata geçirmenin gereğine dikkat çekti.
“ŞAHS-I VAHİD DEVLETİ TAŞIYAMAZ”
Bundandır ki, “millet ittifakı” ve topyekûn muhalefetin artık “demokrasi ittifakı” ekseninde ortak bir demokrasi ve hukuk projesi olarak “demokratik parlamenter sistem”i inşası gerekiyor.
“Millet ittifakı” ve muhalefet, artık “hasar tesbiti”yle, eleştirilerle, şikâyet ve yakınmayla kalmamalı; “iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemi” ortaklaşa bir deklarasyona dönüştürüp millete deklare etmeli.
Zira Bediüzzaman’ın “Meşrûtiyetin (demokrasi ve cumhuriyetin) sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî edebilir” tesbitiyle “tek şahsın devleti taşıyamayacağı” hakikati ortadadır. (Münâzarât,38- 39)
“Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim (hükmeden) bir şahs-ı vâhid (tek şahıs) idi” beyanıyla artık hakimiyetin “metin bir şahs-ı mânevî” diye tâbir ettiği Meclis’e dayanması gerektiğini ifade ederek vurguladığı gerçek de. (Sünûhat, 50-51; Münâzarât, 80)