Bir haberde; “İstinat duvarları alarm veriyor. Son bir haftada yaşanan duvar çökmelerine önceki gün Ümraniye eklendi” diyor.
Biliyorsunuz, geçen hafta Sütlüce, ardından Sancaktepe… Şimdi de Ümraniye.
İstinat duvarlarının çökme sebepleri arasında hızlı yapı üretimi ve maliyet düşüklüğü sebep gösteriliyor.
Doğru mu? Doğru!
Bunu uzmanlar söylüyor.
Biz her ne kadar teknik olarak konuya vâkıf değiliz, ama uzmanlar söylüyorsa, bir bildikleri var demektir.
*
Peki aile yapımızın istinat duvarları ne âlemde? Meselâ boşanma sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1.8 artmış. Yani 128 bin 411’e yükselmiş rakam... Boşanma hızı 1.6 olmuş. Rakamlar iyi değil. Bu verilerin kaynağının TÜİK olduğunu hatırlatalım.
Durum vahim...
*
Aile bağlarımız ve aile kavramlarımızın güçsüz kalması acaba hayat tarzımızın dönüşüm geçirmiş olması ile ilgili bir durum olabilir mi?
Beyaz Rusya’dan önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin son Komünist Başkanı Mihail Gorbaçov’un, komünizme yönelik bir özeleştirisi vardı gazetelerde. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle demişti:
“Aile müessesesi bozuldu, çocukları ana sevgisinden mahrum ettik.”
Batı’da on beş yaşına ayak basan gençler, daha bu yaşta özgürlük adına “Kendin kazan kendin ye” felsefesiyle sokağa bırakılmakta... Bu anlayış zamanla bizim aile yapımıza da sirayet etti ne yazık... Daha hayatın baharında, hayat şartların acımasızlığı karşısında tecrübesizlikleri ile enerjilerini öldürdük. Sonuç: alkolizm, uyuşturucu ve bağımlılık yapan maddelerin kucağına itilen gençler.
Dahası şiddet yanlısı ve geleneksel değerlerle savaşan bir ruhla donanan gençlik, tıpkı ikinci Avrupa’nın Batı’sı gibi her türlü değerlerden uzak yetiştiler. İşte bu gençler, evliliği ve aile yuvası kurmayı düşünmüyor. Evliliği toplumun dinamikleri arasında görmüyor, bir yük olarak veya biyolojik bir ihtiyaç olarak bakıyor. Bu anlayış sosyal hayatta toplumun temeli olan aile müessesesini tahrip eden bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Yani istinat duvarları çökmeye başlıyor.
*
İlkesizlikler almış başını gidince, ikinci Avrupa’nın çürümüş sefih hayat tarzını, medya ve sosyal medya aracılığıyla bir “hayat biçimi” olarak sunuldu. Geçmişte yerden yere vurulan, eleştirilen yabancı diziler, yerli dizi filmlerin yanında çok masum kaldı. Düşünün İslâm coğrafyasına öyle berbat dizileri pazarlıyoruz ki, onlar ekrandaki kimin eli kimin cebinde olan karakterleri “biz” sanıyorlar.
*
Kabul edelim, aile yapımız bozuldu. Yukarıdaki veriler bunu gösteriyor. Boşanma dâvâlarının hızla artış göstermesi, özellikle büyük şehirlerde “komünal” hayat tarzının yaygınlık kazanmaya başlaması hayra alâmet değil.
Boşanmaların başlıca sebebi olarak, işsizliğin artış göstermesi, ekranlarda oynatılan dizilerin etkisi, dinî değerlerin öngördüğü mahremiyet sınırlarının aşılması, san’at ve edebiyat yoluyla gençlerin müstehcenliğe özendirilmesi, sosyal medyanın tazyiki ile eşlerin birbirini aldatma durumu ve reklâm endüstrisi yoluyla tüketimin körüklenmesi gibi faktörler sayılabilir.
Buna mümasil çok örnekler sıralanabilir. Ancak bu parçalanmış ailelerin en büyük zararını ne yazık ki çocuklar çekmektedir.
Aile yuvası dağılırken eşler birçok psikolojik, sosyolojik travmalar yaşamakta ve ailelerde göçük yaşanmaktadır.
Burada bütün toplum katmanlarına düşen, devletin, milletin korunması için ailenin korunmasıdır. Manevî değerlere bağlı bir toplum için devlet-millet kaynaşması sağlanmalı, toplumun en küçük kurumu olan aile korunmalıdır.
Ki, istinat duvarları sağlam kalabilsin.