"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hangi ziyaretçilere kapısını kapattı?

31 Mart 2019, Pazar
Said Nursî, dünyevî maksatlarla gelenler kadar, şahsını mübarek ve mânevî makam sahibi bilerek gelenlere de kapısını kapattı.

***

İslâm Yaşar- Dizi-9

***

‘BEN BENİ BEĞENMİYORUM’

“Mâlûm olsun ki bizi ziyaret eden ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir, o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir, o cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübârek ve makam sahibi zannedip gelir, o kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakk’a çok şükür beni kendime beğendirmemiş.” (Said Nursî. Mektubat. Y.A.N. İstanbul 2004 s: 575)

Ellili yıllarda demokrasinin siyasî ve içtimaî hayata kısmen de olsa aksetmesinin tesiri ile cemiyet hareketlendi. Risâle-i Nur’un intişarı artıp Nur Talebelerinin hizmetleri genişledikçe ziyaretçiler çoğaldı. Uzak yakın pek çok yerden, hatta Pakistan Eğitim Bakanı Ali Ekber Şah gibi dış ülkelerden onu tanıyan, bilen; tanıyıp bilmese de namını duyan pek çok insan çeşitli maksatlarla ziyaretine gelmeye başladı.

Önceleri ziyaret muâmelatını yanında kalan talebelerine bırakan Bediüzzaman, bazı musırr ziyaretçilerin ısrarı karşısında, talebelerinin gösterdiği kararlı tavrın iki tarafı da rahatsız ettiğini görünce, onların talebi üzerine ziyareti bazı şartlara bağlandı ve o düsturları bir mektupla talebelerine bildirdi.

ONLARIN ZİYARETİNİ PEK KABUL ETMEDİ

Mezkûr düsturlarda da görüldüğü gibi Said Nursî, dünyevî maksatlarla gelenler kadar, şahsını mübarek ve mânevî makam sahibi bilerek gelenlere de kapısını kapattı. Şahsî ve zâtî şahsiyeti ile münasebettâr olanlara dost, abdiyeti ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyeti ile alâkadar olanlara Kardeş sıfatını verdi ve hizmete müteallik bir mesele olmadığı müddetçe onların ziyaretlerini pek kabul etmedi.

‘Kur’ân-ı Hâkîmin dellâlı olması cihetiyle ve hocalık vazifesindeki şahsiyeti ile münâsebettar olan, ‘Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkarak onun neşir ve hizmetini vazife-i hayatiyesi bilmek’ maksadı ile gelenlere ‘Talebe’ sıfatını verdi ve ale’r-re’si ve’l-ayn kabul etti. Onları da yine şahsî hizmetinden ziyade Risâle-i Nur’un telif, neşir ve intişar çalışmalarında istihdam etti.

İŞTE ONLAR

Meselâ Tahirî, Zübeyir, Ceylan, Bayram, Sungur, Abdullah, Hüsnü gibi kendisine yakın olan talebeleri hep yanında kalıp hizmet etmek istedikleri hâlde kiminin memuriyetine devam ederek iman hizmetini yapmasını, kiminin de Isparta’da, Ankara’da, İstanbul’da, Urfa’da veya ihtiyaç hissedilen şehirlerde münhasıran Risâle-i Nur hizmetleri ile meşgul olmasını sağladı. Onların tayinatlarını, dağdan su getirip köylerden süt, yoğurt, bal, un, bulgur vs. tedarik eden talebelerinin de ücretlerini verdi.

Kendisine yakın olan, saygı ve hürmet gösteren, bazı hususî hizmetlerini gören talebe ve dostlarının, zaman zaman evlerinden eşya, dükkânlarından malzeme getirmek istemeleri üzerine ‘Dükkâncılık eden mertlik edemez, on paraya dikkat eder. Mal senin değil, ikram etsen caiz değil’ diyerek (Badıllı s: 1191) Ceylân’ın şahsında öyle temayül içine giren herkesi ikaz etti.

ARABAYI GERİ GÖNDERDİ

Konyalı Halıcı Sabri’nin yardımı ve teşviki ile talebelerinin kendisi için aldıkları otomobili kabul etmeyip geri gönderdi. ‘Şayet otomobile verdiğiniz para tam çıkmazsa, o noksanını alâ-küllihâl ben her şeyimi satıp tekmil etmeye karar verdim’ (a.g.e. s: 1202) diyerek, araba geri verilirken fiyat farkı olduğu takdirde onu ödeyeceğini söyledi.

Bilhassa bahar, yaz, hazan mevsimlerinde kendisini at arabası ile kırlara götürüp bir iki saat gezdiren arabacılara ücretlerini, uzak yerlerden kendisine risâle, mektup, kitap, haber gibi şeyler getirenlere ve sadece ahiret saadeti, kabir selâmeti istemek maksadıyla ziyaretine gelenlere çoğu zaman yol paralarını verdi.

DİYANETE RİSALELERİ GÖNDERDİ

Emirdağ’a kast-ı mahsusla tayin edilen kaymakamın, jandarma komutanının ve bazı sivil kıyafetli resmî memurların mahareti ile gaddarâne muamelelere maruz bırakılmasına, Afyon Hapishanesi’nin soğuk zindanlarında zalimane işkenceler görmesine, defalarca zehirlenmesine, zaruri hâllerde bile kimse ile görüştürülmemesine, ihtilâttan men edilmesine rağmen Risâle-i Nur Külliyatı’nın telifini büyük ölçüde tamamladı.

Risâle-i Nurlar’ı telif ve neşir vazifesini yerine getirirken siyaset adamlarına İslâmî, imanî, Kur’ânî hakikatleri hatırlatma vazifesini de ihmal etmedi. 

Bir yandan talebesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na Risâle-i Nurlar’ı göndererek -kendi mensuplarına vermek için de olsa- neşretmesini istedi.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 3120
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı