Amerika’daki ikinci günümüz New Jersey’de başladı. New Jersey, New York’a komşu eyalet. Bize çok daha sakin, çok daha huzurlu göründü. Bizde olsa yüzde yüz kesilecek olan ağaçlar orada kesilmemiş, sadece tellere uzanan dallar tıraşlanmış. Bu da ağaç sevgisini göstermesi bakımından dikkatimizi çekti. İnsana saygı göstermeyen ‘ağaç’a saygı gösterir miydi?
MANHATTAN’DAN HARLEM’E
New York’un merkezi kabul edilen Manhattan’daki ilk namaz ve yemekten sonra Harlem’e doğru yol aldık. Dikkatimizi çeken bir nokta da hep olumsuz yönleriyle gündeme gelen Harlem’in aslında güzel bir yer olduğuydu. Bize daha sevimli geldi. Okuldan çıkıp evlerine gitmek üzere sokakları dolduran masum zenci çocuklar çok sevimliydi. Burada kalanların ifadesiyle New York demek trafik ve düzen demek. Çok yoğun trafik ve park problemi var. Ama ekseriyetle (kanun korkusuyla da olsa) kurallara uyulduğu için bu yoğunluk kabullenilmiş, problem olarak görülüyor. New York, nisbeten eski bir şehir olduğu için pek çok ev ve alt yapı tesisi de eskimiş... Tarihî tren istasyonları, paslanmış demir yangın merdivenleri bir bakıma şehrin kimliğini oluşturuyor.
Harlem’e giderken Selamet Arslan Ağabeyin orta okuldan öğrencisi olan ve NY’da ‘pizza’ dükkânı işleten Alparslan Saruhan’a uğradık. Hiç ummadığı bir zamanda bir dönem öğretmenliğini yapan Selamet Ağabeyi karşısında gören Saruhan, tam bir şok hali yaşadı. Kısaca eski günler yad edildi. Yemek ikram etmek istese de, daha sonra uğramak üzere oradan ayrılıp dershaneye doğru yol aldık. New York’a gitmeden önce aldığımız ‘dershane’ adresini bulduk ve Mecit kardeşimiz bizi burada bırakarak işine döndü. İkindi namazımızı da burada kıldık ve okunan ‘namaz dersi’ni dinledik. Biraz istirahat ettikten sonra Amerika seyahatimiz esnasında kaldığımız New Jersey’deki dersaneye gitmek üzere Bilgehan kardeşi beklemeye başladık. Biraz sonra Bilgehan kardeşimiz geldi ve bizi New Jersey’deki ‘dershane’ye ulaştırtı. Bizim için camileri görmek, medreseleri bulmak ve kardeşlerle hemhal olmak yine de New York’u sevmek için yetti.
NEW JERSEY ÇOK DAHA SAKİN
Amerika’daki ikinci günümüz (16 Mayıs 2013) New Jersey’de başladı. New Jersey, New York’a komşu eyalet, ama bize çok daha sakin, çok daha huzurlu göründü. Kahvaltıdan sonra gezi boyunca bize mihmandarlık yapacak olan ve Alama’da eğitimini sürdüren yeğenim Muhammed Said Çakır’la buluşana kadar New Jersey’i gezmeye karar verdik. Bir kaç saat süren ve yaya olarak yaptığımız gezide şehri kısaca tanımış olduk. NJ’de çok sayıda kilisenin olması da ayrıca dikkatimizi çekti. Bir de cenaze merasimine şahit olduk. Ayrıca şehirdeki mezarlığı da gezdik. Çok büyük, temiz ve düzenli bir mezarlık. Tabiî bu maddî güzellikler ahiret hayatında insana bir fayda vermese de, Müslümanlar için örnek alınabilecek düzenlemeler olarak görülebilir.
İNSANA SAYGI, ‘AĞAÇ’TAN BAŞLAR
Şehir gezisi esnasında dikkatimizi çeken bir nokta da, ağaçlara gereken ‘sevgi’nin gösterildiğiydi. Bir defa yeni dikilen ağaçlar için neredeyse bir ‘masa’ genişliğinde yer bırakılmış. Bizde ise maalesef ekilen fidanlar büyümeye bile fırsat bulamıyor. Kaldırım taşını ya da betonu gidip ağacın, fidanın dibine döküyoruz. Dikkat çeken bir nokta da (en azından NJ’de) elektrik ve telefon tellerinin yer altına alınmamış olması ve ayrıca bütün elektrik direkleri ağaçtan... İlk bakışta bu ‘gelişmiş, zengin ülke imajı’na uymuyor gibi. Öyle ya, Türkiye’de bile çoğu şehirde elektrik telleri yer altına alınıyor. Nasıl olmuş da Amerika’da bu yapılmamış? Sorduğumuz kişiler bu durumu şöyle izah ettiler: Amerika bir işi yaparken önce ‘kâr’lı olup olmadığına bakar. Kabloları yer altına almak kârlı bulunmamıştır... Haliyle kablolar yer altına alınmadığı için caddelerdeki ağaçların dallarının kablolara değmesi ve tehlike arz etmesi mümkün. Onu da budama yoluyla halletmişler. Bizde olsa yüzde yüz kesilecek olan ağaçlar orada kesilmemiş, sadece tellere uzanan dallar kesilmiş. Bu da ağaç sevgisini göstermesi bakımından dikkatimizi çekti.
İLK DERSTEKİ TEVAFUK
New Jersey’deki ilk günümüzde, sabah namazı sonrasında okunan “namaz dersi”nde güzel bir tevafuk yaşandı. Mesnevî-i Nuriye’deki “Reşhalar” bahsinde “Hâlık-ı âlemi bize tarif eden Hz. Muhammed (asm)” anlatılıyordu. O günün akşamı “Regaib Gecesi”ydi ve bu ince tavafuk bizi şükre sevk etti. Günün ilerleyen saatlerinde bazı alış veriş merkezlerini gezdik ve okullardan dağılan öğrencileri izledik. Daha sonra mihmandarlığımızı yapacak olan Said kardeşimiz Alabama’dan geldi ve onunla buluştuktan sonra Regaib Gecesini Brooklyn’deki Fatih Camii’nde idrak etmek üzere New York’a doğru hareket ettik.
İSTANBUL’U ARATAN TRAFİK
İstanbul, trafik yoğunluğu bakımından insanların çile çektiği bir şehir. Ama New York’un yoğunluğunu gördükten sonra İstanbul trafiğini aradık desek yeridir. Tabiî NY’da trafik yoğun olmakla birlikte keşmekeş yok. İnsanlar saatlerce trafikte, yolda beklediği halde korna sesi duyulmuyor. Kabullenilmiş bir yoğunluk var. Bazen 10 dakikalık yol bir saatte bile alınamıyor.
NY’da dikkat çeken bir nokta da çok sayıda otopark olmasına rağmen otopark ücretlerinin çok yüksek olması. Merkezdeki bazı otoparklarda yarım saatlik parkın ücreti bazen 10 doları da aşıyor. Evet, bir gün değil, yarım saatlik otopark ücreti! Aynı zamanda trafik cezaları da çok can yakıcı. Park yasağının olduğu bir yere “Şuraya 5 dakika park edeyim” dediğinizde 95 dolar cezayı yemeniz mümkün. Zaten otoparklar dışında ‘park yeri’ bulmak da çok zor. Hakikaten yoğunluk, hakikaten çekilmez bir trafik var. Hemen her sokak başında trafik lambası var. Dur, kalksız ilerlemek mümkün değil. Arkadaşların anlattığına göre “Türkiye usûlü” hareket etmek isteyen çok sayıda şoför, binlerce dolar para cezası ödemek durumunda kalıyormuş. Tabiî sonrasında “en uyumlu şoför”lere dönmek suretiyle...
ÇİN MAHALLESİNDEKİ CAMİ
New York’un bir bölgesi olan Brooklyn’deki Fatih Camiine giderken, bir yandan da mihmandarımızın Amerika ile ilgili olarak anlattıklarını dinliyoruz. Türkiye’den giden bazı öğrencilerin buralarda ‘kaybolduğu’na dikkat çekiliyor. Çünkü hayat şartları çok farklı ve herkes buraya uyum sağlayamıyor. Brooklyn’e giderken 11 Eylül 2001’deki terör saldırısında yıkılan “İkiz Kuleler”in yanından, daha doğrusu o iki kulenin yerine yapılan yeni “(bir) kule”nin yanından geçiyoruz. Büyük ölçede tamamlanan kulenin çevresi hâlâ sıkı bir güvenlik çemberinde. Çok sayıda turist her gün burayı ziyaret ediyor.
Fatih Camii, NY’un “Çin Mahallesi” olarak bilinen ve Çinlilerin yoğun olarak yaşadığı semtte bulunuyor. Uygun bir park bularak camiye ulaştığımızda akşam namazı kılınmak üzereydi. Biz de abdestimizi alarak namazımızı kıldık ve cami görevlileriyle tanıştık. Fatih Camii, “Amerikan Müslümanlar Birliği”ne (UAMA) bağlı bir cami. Selman Yüce, bu caminin eğitim komisyonu üyesi ve 5 yıldır New York’ta bulunuyor. Selamet Ağabeyle gıyaben tanışıyorlarmış. Bu ziyaret vesilesiyle bu tanışma vicahiye dönüştü ve cami ve Amerika’daki İslâmî hizmetlerle ilgili sohbet yapma imkânı bulduk. Fatih Camiinde Kur’ân kursu da var ve Ramazan ayı boyunca her gün 150 kişiye yemek veriliyormuş. Regaip Gecesi programı vesilesiyle yine yemek ikramı vardı. Camide ayrıca çocuklara Kur’ân eğitimi ve diğer dinî bilgiler verilen çeşitli programlar da yapılıyormuş.
CLIFTON’DA CUMA NAMAZI
Amerika’da bulunduğumuz üçüncü gün Cuma (17 Mayıs 2013) günüydü. Sabah kalkınca Cuma namazımızı nerede kılalım şeklinde kısa bir değerlendirme yaptık. Dershanedeki takvimde, New Jersey’deki “Yeni Dünya Camii”nin adresi vardı. Caminin adresini internet üzerinden kontrol edince çok uzak olmadığını gördük. Hem gezmek hem de farklı bir camide Cuma namazını kılmak üzere Clifton’daki camiye doğru hareket ettik.
Adrese ulaştığımızda villa tipi küçük bir binanın giriş katının cami olarak kullanıldığını gördük. Caddenin tam karşısında bir de kilise vardı. Dikkatimizi çeken, klisedeki ‘çan’ sesinin hoparlör vasıtasıyla etrafa duyurulması oldu. İçeri girmek istediysek de kapalı olduğu için giremedik. Kilisenin yanındaki görevliler, ‘papaz’dan izin alınması halinde kiliseyi açabileceklerini söylediler, ama biz buna gerek görmedik.
Namaz vaktini bekleyene kadar etrafta biraz gezelim dedik ve yol üzerinde “Ant bookstore/Ant Kitabevi”ni gördük. Kitabevinin kafeteryasında birer ‘Türk çayı’ içtikten sonra yeniden camiye döndük ve Cuma namazını orada eda ettik.
YARIN: DERSHANEDE DERS VE SOHBET
Faruk Çakır
[email protected]