"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

21. yüzyılda 21 yaşında olmak

15 Aralık 2013, Pazar
Hayatın tam ortasında olmasa da karşımıza çıkan dönüm noktalarından, kavşaklardan bir dönemdir 21 yaş. Gençliğin vermiş olduğu enerji ve hiperaktiflik yoğun olmakla birlikte, olgunlaşma evresinin başlangıcını da yaşadığımız bir yaş.
 İnsanı önünde bekleyen hayata hazırlamak için seçilecek yolların, verilecek kararların önümüzde çakıştığı, sıralandığı bir yaş.
Hayatımızın belki de en değerli olmakla birlikte en tehlikeli ve kritik bir noktasıdır 21 yaşı. Gelecek endişesi ile hayata hazırlanırken, harıl harıl çalışıp çabalarken, aynı zamanda geçmişte yaşadıklarımızın hayatımıza kattıklarını sorguladığımız, kendimizi ufak ufak sorguya çekip “Neler yaptın?” dediğimiz bir ânın ortasındayız ve geleceğimize, hayatımıza yön vereceğimiz bir yaş. Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta onun kadar başarılı, mücadeleci, dirayetli, çalışkan olmamız gereken bir yaş.
21 yaşında olmak…
Ve 21. yüzyılda…
Teknolojinin, bilim ve ilmin yaygınlaştığı, haberleşme ve iletişimin hız tanımadığı bir yüzyıl. Hayatımızın vazgeçilmezi, ayrılmaz parçası olarak kabul ettiğimiz gelişme ve buluşların olduğu bir yüzyıl. Geçmişte yaşayan insanlara nazaran çok mu şanslıyız? Aslında hepimizin aklına gelmiştir “Eski insanlar nasıl yaşıyorlarmış; elektrik, araba, uçak, telefon, bilgisayar vs. yokken” diye. Çok şanslı olduğumuzu ve bu dünyaya “tam zamanında” geldiğimizi düşünmüşüzdür çoğu zaman!
İmkânlar var elimizde her türlü. Çok şanslıyız (?) gerçekten de. Hayatımızı o kadar kolay hale getirmiştir ki bu imkânlar, yerimizden kalkmadan halleder olduk birçok işimizi. Ama bu imkânlar iyilik, rahatlık ve kolaylık yanında birçok zarar da getirmedi mi hayatımıza? Kötü ve ard niyetliler yanlış amaçlarda kullanmadılar mı bize fayda olsun diye icat edilen birçok şeyi? Zarar vermedi mi bu icatlar binlerce masum ve mazlûm insanların yanında hayatının en önemli dönemini yaşayan biz gençlere? İnsanlığın arasında fitne ve fesat, günah daha da artarak yayılmadı mı insanların içini yaka yaka?
Mahrum bırakmadılar mı binlerce insanı hayatın güzelliklerinden? Koparmadılar mı, sürükleyip çekmediler mi gençleri toplumun ahlâk, kültür, gelenek ve inançlarından? Hız katmadı mı hayatımıza renk katan bu güzel icatlar aynı zamanda kötülük, günah ve yanlışların yayılmasına?
İşte böyle bir yüzyılda 21 yaşında olmak…
Çok kolay olmasa gerek…
Dışarıda insanları yem olarak kullanan şeytanın birçok tuzağı varken kapılmamak, bu tuzağa düşmemek, etrafımızı saran deccalizmin fitnelerine karşı dimdik ayakta durmak, insanı içine çekmek isteyen bir girdabın ortasında 21 yaşında, dirayetli, sağlam iradeli olmak çok da kolay olmasa gerek.
Biz gençlere cazip gelen o kadar yanlışlar, günahlar etrafınızda kol gezerken, sanki normalmiş gibi karşılıyoruz gafletle. Sanki hiçbir zarar vermezmiş gibi önümüze bakmadan giriyoruz felâketlerin içine.
Fitne ve fesat, şeytan her an yanı başımızda dolaşmakta... Nefisle birlikte bizi kendine esir almak istiyor. Belki “şeytan eskiden de aynı şeytandı, nefis eskiden de aynı azgınlıktaydı” diye gelebilir aklımıza. Ama asrımızda eskilere nazaran günah oranı aynı değil, gençleri içine çeken cazibedar fitne aynı değil, asrımızın getirdikleriyle felâketler gittikçe artmış durumda. Belki de 21. yüzyılda saltanatının en parlak dönemini yaşıyor!
İşte böyle bir asırda hayata atılmanın, kemâle ermenin, bir meslek ve meşrep sahibi olmanın, benlik ve kişilik kazanmanın dönüm noktası olan 21 yaşında olmak gerçekten de zor bir durum.
Böylesine zor bir durumdan kurtulmak, yıpranmadan, eksilmeden, benlik ve değerlerinizi kaybetmeden, kendimizi geliştirip ileriye doğru adım atarak çıkmak gerekmekte ve bunu geçekleştirirken de nefis ve şeytan düşmanlarına karşı çevremizdeki her türlü yardımlardan istifade etmek ve sığınılacak bir liman, bir dayanak noktası bulmak gerekmekte; “Ey ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız, Kur’ân tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhiyeye ilticadır.”
   (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 211)

BAYRAM KESKİN

[email protected]

 

Okunma Sayısı: 4104
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı