"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Barcın Yaylasında nurdan esintiler

18 Eylül 2011, Pazar
Bir Cuma günü Konya’dan yola çıkarak Cuma namazını Konya’nın Hadim İlçesinde medfun Hadimi Hazretleri Türbesi yanındaki camide kıldık. Namaz sonunda, bulunduğu asrın büyük müderris ve velisi olan Hadimi Hazretlerine bir Yasin hediye edip, o anda onun bizi gördüğünü hisseder bir vaziyette, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere şefaatlerini talep edip, maneviyât erleri arasında yıllar ve yolların bir mani teşkil etmediğini düşünüp, Cenâb-ı Hak’tan Hadimi Hazretlerini de Risâle-i Nur Talebeleri ile birlikte haşretmesini niyaz ederek, ona veda eyleyip Barcın Yaylasına doğru yola revan olduk.
Barcın Yaylası, Toroslarda şirin bir yayla, çam, ardıç ve kekik kokulu havası, karpuz çatlatan soğuk ve tatlı suları, kekiği, dağ nanesi, çiğdemi, lâlesi, sümbülü, kardeleni; şırıl şırıl akıp Rabb’ini zikrederek akan suları, kaliteli balı, pekmezi, geleneklerine bağlı güleryüzlü misafirperver insanlarıyla Anadolu insanının bütün özelliklerini taşıyan yerin ve yarin adı…
Çevresi ve yakın köylerinde Türkiye’nin en kaliteli kirazı ve balı yetişmekte. Altın sarısı ve siyah üzümleri, çeşit şeşit elma, erik, şeftali, kayısı, cevizleri ve ayvalarının arz-ı endam ettiği bahçeleri, “Bismillah” diyerek tefekkürle onları tadacak müşterileri beklemekte. Bazı yerlerinde 3000 metreyi aşan muhteşem dağları ve 2000 metreyi bulan yaylalık alanları ile gökyüzüne çok yakın bir nokta. Özellikle geceleri yıldızları tefekkür ederek, onlarla kucak kucağa uyumanın lezzeti bir başka buralarda….
Anadolu coğrafyasının gönül tellerini titretip söyleten büyük Halk Ozanı Karacaoğlan’ın doğup büyüdüğü yerler buralar. Bir şiirinin dörtlüklerinde Karacaoğlan’ın:
“Ala gözlüm benim ile dilersen
Yaz bahar ayları gelsin de gidelim
Dağlar almış ılkımını karını
Yollar çamur kurusun da gidelim
   Geçemedim Karamanın İlini
   Köprüsü yok geçemedim selini
   Türkmen Yaylasının Perçem belini
   Lâle sümbül bürüsün de gidelim”
diye seslendiği yerler olan bu yaylamızın ismi, yıllar sonra Ahirzaman Bedi’sine talebelik ve hekimlik yapan Dr. Tahir Barcın Ağabey ve sülâlesine soy isim olmuş. Maneviyat yüklü bu diyarlarda, başta Nurun kahramanı Zübeyir Ağabey olmak üzere Prof. Dr. İbrahim Canan, Mustafa Özsoy, Süleyman Kaynak, Abdülmecid Nursî Ağabeyin dünürü Ali Kaynak, Süleyman Kaynak, en sıkıntılı günlerde cami kürsülerinde 20 yıl Nur’un tebliğini yapan Mustafa Demirci dayı, Dr. Tahir Barcın’ın Risâle-i Nur’u tanımasına vesile olan kardeşi Mustafa Barcın Ağabeyler gibi Nur’un savff-ı evvellerinin ana kucağı bu diyarlar.
11 Eylül Pazar günü Barcın Yaylası sahip olduğu bütün bu güzelliklere bir başka güzellik katar. Sarıveliler Nur kahramanlarının dâveti ile başta Karaman merkez olmak üzere Ermenek, Kâzım Karabekir, Ayrancı ve Başyayla ilçelerinden, 90’a yaklaşan yaşıyla, Üstadı defaatle görüp ziyaret eden Haydar Gündüzalp Ağabey de olduğu halde, Nurun kahramanları, yediden yetmişe hep birlikte Barcın’dayız. İlk önce ilahiyatçı ve eğitimci Abdülkerim Hocamız, dünyevî ve uhrevî alış verişlerimizde bir pusulamız olan 6. Söz’ü, bazı kısımlarını izah ederek, bir hikâyeyle, gelenlere arz etti. Hikâye şu: Tuzun şimdikinden daha kıymetli ve az bulunduğu yıllarda bir ihtiyar, elde ettiği bir çuval tuzu, boğazdan karşıya geçirmek üzere gemiye biner. Herkes bir yerlere oturup keyifle yolculuğa devam ettiği halde, ihtiyarcağız, tuzum çalınıp zayi olur düşüncesiyle, tuzu arkasında olduğu halde yola devam etmek ister. Gemidekiler ısrar ettiyse de, “Ben yükümü belimde ve başımda taşırım” diyerek reddeder. Bir müddet sonra yükün ağırlığıyla takatten düşmeye başlayınca, gemi sahibinin de ıttılaından korkarak, tavsiyelere uyup, yükünü gemiye koyar ve üstüne oturur. Kendisine yol gösterenlere ise, “Allah sizden razı olsun, tavsiyenize uyarak, hadsiz sıkıntılardan kurtuldum” der. 23. Söz’deki hikâyeyle örtüşen bu hikâyeden hareketle, Peygamberimizin (asm) bu husustaki hadislerine de işaret edilerek, dünya yüklerinin sahibini kabirde bile terk etmeyerek ağırlığı altında ezdiği, bu yüzden fani iş ve aşlara, Bâkî’yi unuturcasına değer verip bağlanmanın kişiyi hasarete götüreceği, giderken kabre götürülemeyecek şeylere kalp ve bel bağlamanın yanlışlığına vurgu yapıldı. Dünyevî ve uhrevî alış verişlerimizde, istikametli alış veriş ve aldanmamak için 6. Söz’ün devamlı ve dikkatle okunmasının elzemiyeti üzerinde durularak, zahirî ve batinî duygularla Allah’ın emri dairesinde yapılacak alış verişlerin, sahibini, saadet-i ebediye ve rü’yet-i Cemâliyeye kadar yükselteceği hatırlatıldı.
Barcın Yaylasında böyle güzel bir ortamda, zihinlerin açık ve kâinat kitabının sayfalarını okuyup tefekkür ettiği bir hengâmede, “Kâinattan Hàlık’ını soran ve her mevcutta O’na deliller bulup, Esmâ’yı okuyan Seyyah’ın müşahedesi” olan 7. Şuâ’yı bir başka kardeşimiz, adeta laboratuvarda ders işler gibi okudu. Yapılan izahlarda, aslında buradaki “seyyah” mânâsından, kâinat kitabının hülâsası olan Kur’ân-ı Hakîm’in asrımız ve gelecek asırlardaki son hakikati olan Risâle-i Nur eserlerini okuyup mütalâa eden her Nur Talebesinin hissedar olabileceği, binâenaleyh zihinlerin kargaşa içinde bulunduğu bu fitne ve fesat asrında, kâinat kitabı ve Esmâ’yı okuma melekesinin Risâle-i Nur’u daha çok okumakla kazanılabileceği ifade edilerek, bu topraklarda yetişip Üstad’a talebe olan Zübeyir Ağabeyin, günün tamamına yakınında R. Nur’u okumada gösterdiği hassasiyet hatırlatılarak, “10 sayfa okuyanın kendini kurtaracağı, 15 sayfa okuyanın şevke geleceği, 20 sayfa okuyanınsa hizmet edeceği ve ortada olan bütün hizmet eksiklik ve aksaklıklarının Risâleleri yeterince okumamaktan kaynaklandığı” Zübeyir Ağabeyin dilinden orada bulunanlarla paylaşılarak; Nur Talebesinin havasının, suyunun, gıdasının Risâle-i Nur olduğu ve bunun her an hayat listesinin de başında yer alması gerektiğine işaret edildi.
Üçüncü dersi yapan emekli başkomiser bir ağabeyimiz ise, kâinatta en muhteşem ibadet olan namazın mahiyetinin ve belli vakitlere tahsisinin hikmetlerinin anlatıldığı 9. Söz’ü yaşayarak okudu adeta. Namazın ubudiyetin çekirdeği ve merkezi olduğu, kulu ahsen-i takvim mertebesine kadar çıkardığı, kâinatta her bir mevcudun kendi lisanı ile Kâinat Sultanını zikir ve tesbih ettiği, namazın ise, varlık âleminin tamamının yaptığı ibadetlerin bir fihristesi ve özeti olduğu, şimdi gözümüz önündeki sallanan kavak ağaçları ve etraftaki nazlı nazlı sallanıp Rabbini zikreden kavak ağaçlarının namazın kıyam rüknüyle, dört ayaklı hayvanlar ve küçük tepelerin namazın rüku rüknüyle, yerdeki sürüngenlerin ise, namazın sücut rüknüyle ibadet ettikleri hatırlatıldı.
Bu ders esnasında meydana gelen lâtif bir hatırayı da sizlerle paylaşmak istiyorum: Katılımcılar arasında daha bir yaşına basmayan ve oradaki Nurun en küçük azası olan küçük Muhammed Said, ders anında emekleyerek, mânâlı bakışlarla, ders dinleyenleri ayrı ayrı ziyaret ediyordu. Babasıyla bu durumu paylaştığımızda, Küçük M. Said’in daha 7 aylıkken bir gün uyku anında, tesbihat yapılmaya başlanınca aniden uyanarak, oturup, iki elini duâ edercesine açtığını, bir müddet sonra “Ecirnâ”lara başlandığında ise, elini ters çevirerek duâya iştirak ettiğini ve bu hâle çok taaccüp ettiklerini, bunun olsa olsa Risâle-i Nur’un bebeklerdeki tesir ve kerâmeti olduğunu paylaştı. Organizeyi gerçekleştiren Nurun Sarıveliler kahramanlarından başta veteriner hekim Kerim kardeş olmak üzere Halim, Abdullah, Küçük ve Büyük Davut’lar, Gani Onbaşı, Mustafa, İbrahim, Yunus ve Muhammed kardeş ve ağabeyler gelen misafirlere ilgi, izzet ve ikramda fevkalade başarılı ve muvaffak oldular. Çekilen fotoğraf karelerinde görüldüğü gibi, Barcın’da yetişen meyvenin her çeşidi, mahallinde canlı tutulup pişirilen alabalıklar ve meşhur Barcın Saç Kebabı ve diğer yiyecekler misafirlere ikram edildi. Veteriner Kerim kardeşin yeni evlilik yaptığı iki aylık eşi veteriner Aslı hanımın gayret ve heyecanı ve hanım misafirlere ilgisi bizi çok duygulandırdı ve Sarıveliler’de meydana gelecek manevî baharları şimdiden müjdeledi. Bu vesileyle bu iki kardeşimizin evliliklerini de tebrik ediyor, dünya ve ahirette bahtiyar olmalarını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.
Temsilci kardeşlerle Nur’un hizmetlerinin istişare edildiği, 100’e yakın katılımcının ise keyifli ve faziletli saatler yaşadığı Barcın toplantısı ve pikniği, Hz. Davud (as) misâli okunan öğle ezanının dağlara aksi ve hep birlikte kılınan öğle namazı sonunda bir kat daha uhuvvet ve muhabbet duygularını perçinleştirerek, yapılan veda kucaklaşmaları, hayır duâları, Levh-i Mahfuz’a kaydedilen ve ebedde seyredilecek manzaralarla sona erdi.

ABDULLAH ŞAHİN

[email protected]

Okunma Sayısı: 1970
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı