Cins-i lâtif olan kadınlar mahlûkatta en nazenin, nazdar insan nevidirler. Nazenin ruhları, ihlâsla yaptıkları fedakârlıklar, lâtif duyguların en güzel hâlidir.
Yumuşaklık, nazeninlik zahiren zayıflık gibi gözükse de, cins-i lâtifi asıl bu özellikler kuvvetli kılar. Bu kuvveti bir ağaca benzetirsek, kış ayında rüzgârın esmesiyle yaprakları uçan o ağaç, ne kadar naif ise de aynı rüzgâr onu kökleriyle toprağa sımsıkı sarılmasını sağlar. O ağaç büyüyüp dal budak verdiğinde fıtratına yerleştirilen yüksek duygu ve cihazlar ile meyvesi için topraktaki çamurlu suyu içer, yavrusu olan o meyveye sütünü ikram eder.
Aynı bu ağaçtaki fedakârlık gibi insanlarda da fedakarlık deyince ilk olarak akla cins-i latifler gelir. Öyle ki nice şefkat kahramanı Nur Talebesi hanımlar neslin imanının kurtarılması için en nadide yadigârları olan çeyizlerindeki bindallıları, gelinlikleri Risale-i Nura cilt yapmışlar, yeri gelmiş eserlerin neşri için zevcinin işlerini de tamamlamışlardır.
İşte bu yüzden cins-i lâtifler sebatsız asırda şefkat kahramanı olarak sebat ve sadâkat numunesi olmuştur. Her hal ve şarta rağmen inandıkları davadan bir an bile tereddüt edip vazgeçmemiş zorluklar karşısında metanet göstermişlerdir.
Sevgili Peygamberimizin (asm) “Yaşlı kadınların dinine ittiba edin” dediği gibi …
Ne zaman bu hadis-i şerifi okusam içimde tarif edemediğim güzel, manevî hisler uyanıyor. Belki de çocukluğumda Nur derslerinde gördüğüm o nur simalı teyzeler aklıma geldiği içindir.
Şimdi ise “En hayırlı genç odur ki ihtiyar gibi ölümü düşünüp ahiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.” hadis-i şerifine bir ayine olmaya gayret eden, Risale-i Nur ile ahiretlerini kurtarmaya çalışan gençleri görüyorum. Bu ise insana ayrı bir şevk ve gayret veriyor. Bulunduğumuz davanın ne kadar kudsî ve geniş olduğunu gösteriyor.
Ve belki daha fidan hükmünde olan gençlerin o mübarek ağaçlardan ne çok öğrenecek şey var. Çünkü şefkat kahramanı olan o ağaçlar kim bilir nasıl günler, nasıl mevsimler geçirdi fakat her hâle sabreden o ağaçlar, çok güzel meyveler verdi yani imanlı çocuklar ve nesiller yetiştirdi.
Ve ben galiba o dinine tâbi olan ağaçların, yani kökleri Asr-ı Saadet ve daha da ötesindeki annelerimizden başlayan Hz. Meryem’lerin, Hz. Hatice’lerin, Hz. Fatıma’ların, o cins-i lâtiflerin yolundan gitmek istiyorum.