Risale-i Nur’u ve mensupları hakkında yıllardır okuyoruz, duyuyoruz, hatıralar dinliyoruz. Bir birikim içinde gözlemimi paylaşacağım.
Büyük zatları, önemli şahsiyetleri herkes kendine referans göstermek arzusunda. Hele de ihtilâfa düşülen ya da farklı yorumlanan konu ve durumlarda vefat etmiş zatları konuşturmak onlar yerine düşünce beyan etmek alışkanlık hâline gelmiş.
Biz bu yüksek şahsiyetleri rehber zatları esasında anlayamıyor muyuz? Herkesin derdi kendini haklı çıkartma çabası mı? Aslında Üstad Bediüzzaman da, talebeleri olan ağabeyler de, herkesin mizacına göre muhatap olmaya çalışmıyor muydu?
Kendi penceremden yazıyor olduğum için şu örneği nazara vereceğim: “Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset noktasında değil.” (Emirdağ Lâhikası)
Bu tarzda Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde İslâm cemaatlerinin farklı meşreplerine ılımlı tutumun nasıl olması gerektiğini gösteren yerler var. Şimdi bugün farklı noktaları hizmetinin merkezine almış olanlar birbirlerini tebrik edecek yönleri, takdir edecek hizmetleri göremeyip cam şişesi noktalara mı takılıyor?
Bir olmadığımız noktalar aşikâr. Tamam onları bir kenara koyup takdire şayan ortak ve büyük düşmana karşı beraber olunsa, muhabbetle birbirimize baksak nasıl olur?
Feyza Ertem / [email protected]