"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur torun, Kerbelâ şehidi Hz. Hüseyin (ra)

06 Mayıs 2012, Pazar
Ehl-i Beyt’e ve Kerbelâ’ya yolculuğa çıkıyoruz. Başta neşelensek de bu yolculuğun sonunda bir hüzün bekliyor bizi. Büyüklerimiz hep torunların daha çok sevildiğini, farklı bir şey olduğunu söylerler. Bunun ispatı da Resûlullah’tır (asm). Torunlarının onu (asm) nasıl neşelendirdiğini, oyunlarıyla tebessüm ettirdiklerini, ağlamalarının ise onu nasıl üzdüğünü bir kez daha hatırlayalım. Sonrasında Nur torun Hz. Hüseyin (ra) için sözler sükût edip, duâlar ve selâmlar dile gelecektir.

 Buyrun öyleyse...
***
Hicretin 4. yılında Resûlullah’ın (asm) neslini devam ettirecek olan ikinci torun doğmuş, adını Hüseyin koymuştu Efendimiz (asm). Hz. Fatıma’nın (r.anha) evine daha sık gider olmuştu Nebî (asm). Torunlarını kucaklıyor, seviyor, öpüyordu. “Hasan ve Hüseyin benim dünyada kokladığım iki reyhanımdır” diyerek onları kokluyordu. Onların ağlamasına razı olamazdı. Bir gün Hz. Hüseyin’in ağladığını işitince Hz. Fatıma validemize “Onun ağlamasına üzüldüğümü bilmiyor musun?” diye buyurmuştu. Torunları yürüyecek yaşa gelmişlerdi, onlar da dedelerini çok seviyor, her an onu arıyorlardı. Bir keresinde Hz. Peygamber (asm) mescidde ashabına birşeyler anlattığı sırada Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin mescide düşe kalka geldiler. Bunu gören Resûlullah (asm) konuşmasını kesip onları kaldırdı, sevdi, okşadı ve ashabına şöyle dedi:
“Cenâb-ı Hak ‘Mallarınız, evlâtlarınız fitnedir, birer imtihan vesilesidir’ diye ne doğru buyurmuştur! Bu iki çocuğa baktım; düşe kalka yürüyorlar. Sabredemedim, konuşmamı kestim, kaldırıp buraya getirdim.”
Tebessüm ettiren bir olay da şu olmuştur:
Resulullah (asm) ashabıyla bir yere giderken kızı Hz. Fatıma’nın (ra) evinin önünde Hz. Hüseyin’i gördü. Ona yaklaşıp kollarını açıp kucaklamak istedi, fakat Hz. Hüseyin (ra) kaçıp dedesinin onu yakalamasını istedi. Resulullah (asm) onun bu hareketine tebessüm etti ve yakaladı onu. Bir elini başına, bir elini çenesine koyup torununu öptü, sevdi, sonra da “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ı seven Hüseyin’i sever. Hüseyin, torunlardan bir torundur” buyurdu.
Resulullah (asm) torunları arasında ayrım gözetmiyordu. Torunları büyümüştü. Birbirleriyle güreştiklerinde Cebrail Hz. Hüseyin’i tutunca Resûlullah (asm) da Hz. Hasan’ı gayrete getiriyordu.
Peygamberimizin (asm) vefatından sonra, Hz. Ali’nin (ra) terbiyesinde büyüyen Hz. Hüseyin’in hayatı sadelik içinde geçti. Bir çok sözü bize kadar ulaşmıştır. Bunlardan iki tanesi şöyledir;
“İnsanların size tevdî edilen işleri birer İlâhî emanettir. O işleri kötüye kullanmayınız; sonra azaba çevrilir!”
“Cömert efendi, cimri hor olur. Bir mü’min kardeşinin iyiliğini kendinden evvel düşünen, ahirette daha iyisini bulur.”
Hz. Hüseyin (ra), Hz. Muaviye’nin vefatından sonra zalim ve fasık olan Muaviye’nin oğlu Yezid’in halifeliğini kabul etmedi. Onun böyle birine biat etmesi düşünülemezdi. Kafileler de Yezid’den memnun değillerdi. Öyle ki Hz. Hüseyin’e (ra) mektup yazıp onu Kufe’ye dâvet etmişlerdi. Hz. Hüseyin (ra) sahabilerin gitme demesine karşın dâvete kayıtsız kalamayıp yakınlarıyla Kufe’ye hareket etti. Bunu haber alan Yezid çok kızdı ve Vali Ubeydullah bin Ziyad’a onu öldürmeleri emrini verdi. Hürr bin Yezid komutasındaki birlik Hz. Hüseyin (ra) ve yakınlarını Kerbelâ’da konaklamak mecburiyetinde bıraktılar. O Kerbelâ ki kan denizi olup şehadete şahitlik edecekti. Hz. Hüseyin boş yere Müslüman kanının dökülmesi taraftarı değildi. Anlaşma yoluna gitti. Hürr bin Yezid ve mahiyetindeki birliklere şu konuşmaları yaptı:
“Arkadaşlar, görüyorsunuz, dünya değişmiş. İyisi gitmiş, kötüsü kalmış. Hayatın bir tadı kalmamış. Ömrümüzün kalan kısmı, kabın dibinde kalan su artığından, havası ağır ve sıkıcı bir otlak hayatından başka bir şey değildir. Artık hak ile amel edilmediğini, batıldan vazgeçilmediğini görmüyor musunuz? Böyle bir durumda kalan kişinin ölümü hayata tercih etmesi gerekir. Ben şahsen ölümü mutluluk, zalimlerin idaresinde yaşamayı ise alçaklık olarak görüyorum...”
Bu konuşmadan sonra Hz. Hüseyin’in yanındakiler ondan ayrılmayacaklarını ifade ettiler ve sonra her iki taraf da savaş düzeni aldı. Hz. Hüseyin üzgündü, faciaya engel olmak istiyordu. Dokunaklı bir konuşma daha yaptı. Kufelilere şöyle hitap etti:
“Ey insanlar, Resulullah (asm) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: ‘Kim insanlara zulümle muamele eden, Allah’ın haram kıldıklarını pervasızca işleyen, Resulullah’ın (asm) yolundan gitmeyen ve Allah’ın kulları arasında zulüm ve haksızlıkla iş gören bir idareciyi görür de ona göz yumar, eliyle veya diliyle karşı çıkmazsa, Cenâb-ı Hakk’ın o kimseyi müstehak olduğu yere göndermesi hak olur.’ Bu adamlar (Yezid ve Ubeydullah b. Ziyad) devamlı şeytana uymaktadırlar. Allah’a ibadet etmeyi bırakıp devamlı bozgunculuk ve fesat çıkarmaktadırlar. Allah’ın kanunlarını işlenemez hale getirmiş bulunmakta, devletin hazinesini kendi aralarında paylaşmaktadırlar. Allah’ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını ise haram kılmaktadırlar. Bunu kabul etmeyip karşı çıkmak ise herkesten önce benim vazifemdir.
“Bunun böyle olduğu hususunda bana bir çok mektup gönderdiniz. Bana biat edeceğinize ve yalnız bırakmayacağınıza dair haberciler gönderdiniz. Eğer bu sözünüzü tutar bana biat ederseniz doğru bir hareket etmiş olursunuz; şayet bu sözünüzden vazgeçtiyseniz, gelişimden hoşlanmadıysanız bırakın geri gideyim.
“Bir düşününüz; beni öldürmeniz size iyilik getirir mi? Benim kanım size helâl olur mu? Ben sizin Peygamberinizin (asm) kızının oğlu değil miyim? Ben sizin Peygamberinizin (asm) amcasının oğlu Ali’nin oğlu değil miyim? Hamza, Abbas, Cafer benim amcalarım değil midir? Resulullah (asm) benim ve kardeşim hakkında ‘Bunlar cennetlik gençlerin efendisidir’ buyurmamış mıdır?”
Fakat bu konuşma onları etkilemedi ve saldırı başladı. Hz. Hüseyin’i (ra) koruyanlar şehit edildi, Hz. Hüseyin (ra) gelen okla ağzından yaralandı. Sonra bir ok da böğrüne saplandı. Resulullah’ın (asm) “Reyhanım” diye kokladığı, sevdiği sevgili torununu şehit ettiler. Bununla yetinmeyip, başını kesip Yezid’e götürdüler.
Bu olayı Resulullah (asm) yıllar öncesinden haber almıştı. Ümmü Seleme annemize de bir avuç toprağı saklamasını isteyip haberi onunla paylaşmıştı. Ümmü Seleme (ra) yıllar sonra o toprağın kan haline geldiğini gördü ve ağladı.
Hz. Hüseyin (ra) şehit edildiğinde güneş tutuldu, gökyüzü kıpkırmızı kesildi. Cihan ağladı. Yürekler parçalandı. Resûlün (asm) torununa kıymakla Resulullah’ın canını acıtmışlardı.
Ey Reyhan! Kanın hâlâ taze. Acın yüreklerimizde. Affet bizi!
“İsmim Allah tarafından Cebrail aracılığıyla dedeme bildirilmiş Hüseyin’im ben. Kulağıma ezan okuyan bir Peygamberin (asm) torunu. Siz zulüm cemaati! Bu günden sonra hep zillet içerisinde olacaksınız. İki yakanız bir araya gelemeyecek. Kan ve ateş sizi bırakmayacak!” *

Kaynak: Sahabiler Ansiklopedisi
* Sinan Yağmur / Kerbelâ, Aşk’a Belâ.

ARZU KONAN
Okunma Sayısı: 2066
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • nuray

    10.5.2012 00:00:00

    Yüreğine sağlık çok güzel bir yazı, ağlattı ve çok üzdü beni.

  • Fatih Simit

    6.5.2012 00:00:00

    Bizi o kutlu zaman geri götürdünüz.Ehl-i Beytin bizlere örnek olan,bazen neşeye bazen hüzünlere sevk eden hayatını tekrar hatırlattınız ve bu kez de kerbelayı sizin kaleminizden okuduk,hissemize düşünleri aldık sizin vesileniz ile.Akıcı ve sade bir dil kullanmışsınız.Yazınızı okuyupta beğenmemek mümkün değil.Yüreğinize,emeğinize,kaleminize sağlık
    Arzu Hanım. Selam ve dua ile...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı