04 Mart 2011, Cuma
Risale-i Nur’da “şefkat kahramanı” olarak nitelenen, “hürmet, muhabbet ve sabır” kavramlarıyla özdeşleştirilen ve nazik-nazenin fıtratıyla ön plana çıkarılan kadın, çağlar boyunca birbirinden çok farklı anlayış ve uygulamaların odağı olmuştur. Toplum içindeki statüsü, erkek karşısındaki konumu, eş ve anne olarak aile için önemi ve toplum içindeki yeri, ferdî ve içtimâî hayattaki yükümlülükleri gibi çeşitli açılardan tartışılan kadın, yalnız dinlerin değil çeşitli öğreti, ideoloji ve ilmî disiplinlerin tartışma sahasındadır.
“Anne” olması hasebiyle ayakları altına cennet serilecek düzeyde yüceltilen ve bu özelliği ile farklı din ve toplumlarda baş tâcı edilen kadın, toplumsal yapının temelini oluşturan ailenin baş aktörüdür. Bir toplumu ayakta tutan değerler manzûmesini çocuklarından başlayarak nesillere aktarma görevini de her çağda üstlenen kadının sosyal değişimler ve bozulmalar karşısındaki tutumu toplumun bütün katmanlarını etkileyebilmektedir. Toplumsal değişim süreçleri içerisinde kadın kimliği ile ilgili yapılan yeni tanımlamalar ve uygulamalar sosyal yapı ile ilgili beklenmedik sonuçları doğurabilmektedir.
Genel bir tesbit ile tarihî seyri içerisinde anaerkil toplumlarca kutsallaştırılan, ataerkil toplumlarda ise çoğunlukla ikinci sınıf muâmele gören kadın, bazı kültürlerde hiçbir değere ve hakka sahip değildir. Bu bağlamda İslâm’ın kadına ferdî, siyasî, hukukî, sosyal ve ekonomik alanlarda sunduğu statünün ne olduğu, diğer dinlere ve öğretilere göre kadının çeşitli alanlarda yerinin nasıl belirlendiği önem kazanmaktadır.
Günümüz İslâm dünyasında ise, kadın hareketlerinin iki farklı zeminde şekillendiğini söylemek mümkündür. Bunlardan biri İslâmî değerleri göz ardı ederek kadının ferdî ve sosyal konumunu değiştirmeyi hedeflemektedir. Burada, Batı tipi modernleşmeyi destekleyen hukukî zeminle birlikte kadının bu sürecin gereklerine uyması teşvik edilir. Bu hareketin çıkmaz sokaklarından biri; kadın fıtratını bozucu dayatmaların beraberinde sosyal bozulmaları da getirmesidir. İkinci hareket ise, İslâmî değerlere bağlılığı ön plana çıkartırken dine uymayan geleneksel uygulama ve anlayışların terkini savunmakta, kadının sosyal ve hukukî konumunun yeni anlayış ve ihtiyaçlar ışığında değişikliklerle düzeltilmesi gereğini savunmaktadır. Bu iki hareketin çatışma noktalarıyla birlikte doğurduğu sonuçlar her yönüyle incelenmeye değerdir.
Genel olarak incelenmeye değer önemli hususlardan biri de, modernitenin kadına yüklediği anlamdır. Modernite ile statü geliştirme ve daha özgür hareket edebilme imkânı bulan kadın, sınırsız özgürlük isteği ile kapitalist toplumların bir metâı haline gelmekten kurtulamamıştır. Kendi değerlerinden uzaklaşarak Batı modernizmini taklid etmeye çalışan Doğu toplumlarında ciddî travmalara yol açan modernleşme süreci kadınla ilgili farklı problemleri de beraberinde getirmiştir. Kadın erkek eşitliği ve özgürlük söylemleri ile yola çıkan kadının ev işlerinin dışında bazı sosyal sorumlulukları da üstlenerek daha fazla yük altına girmesi aile yapısında ciddî değişimlere ve problemlere yol açmıştır. Annelik görevini öteleyen entelektüel, eğitimli, bakımlı, başarılı ve hırslı modern kadın imajı yerini gitgide mutsuz, depresif ve yalnız kadın imajına bırakmaktadır. Tüketim kültürünün ağır bombardımanı ile sarsılan günümüz kadını, kendisine dayatılan kadın imajını oluşturabilmek gayreti içerisinde farkında olmadan kendisini, ailesini ve toplumunu tedavisi zor hastalıkların pençesine bırakabilmektedir. İslâmî duyarlılığa sahip kadınlara da bulaşan bu hastalıkla birlikte bozulan toplumsal yapının nasıl tamir edileceği, çağımız kadınının mimarı olabileceği yuvasına döndürülerek aslî görevleriyle nasıl tanıştırılacağı, kadının bir meta olmaktan kurtarılıp saygıdeğer bir varlık haline nasıl getirileceği cevap bekleyen sorulardandır.
***
Köprü dergisi, 113. sayısında, Bediüzzaman Said Nursî’nin kadın için kullandığı tabirlerden “cins-i lâtif”ten hareketle “insanın lâtif cinsi” olarak tanımladığı “KADIN” konusunu ele alıyor. Dosyada şu sorulara cevap aranıyor:
Dünyada ve ülkemizde genel olarak kadınlarla ilgili yaşanan sorunlar nelerdir? Risâle-i Nur’un kadına yüklediği anlam nedir? Risâle-i Nur’un bu konudaki yaklaşımlarını günümüz kadını ve problemleri açısından nasıl değerlendirebiliriz? Modernitenin kadına yüklediği anlam nedir? Modernleşme süreci içerisinde kadın hareketlerini nasıl değerlendirmek gerekir? Toplumsal yapının temelini oluşturan aile kavramı içinde kadının yeri nedir? Bir anne olarak kadını nasıl değerlendirmek gerekir? İslâm’ın kadına verdiği değer nedir? İslâm dünyasında farklı kültür ve coğrafyalarda ortaya çıkan kadınla ilgili farklı uygulama ve telâkkilerin nedenleri nelerdir? Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte kadının yeri nedir? Kadın erkek eşitliği ne anlama gelmektedir? İslâm’ın bu husustaki yaklaşımı nasıldır? İslâm hukuku açısından kadının statüsü nedir? Kadın hakları nedir? Bu kavramın modernleşme süreci içerisinde sıkça tartışılmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Çağımızın temel hastalıklarından biri hâline gelen açık saçıklık, teşhircilik, iffetsizlik vb. toplumsal yapıyı zedeleyen hastalıklar göz önüne alındığında tesettürün hikmet ve önemi nedir? Bu bağlamda kapitalist toplumlarca bir metâ haline getirilen kadını sosyo-psikolojik açıdan nasıl değerlendirmek gerekir?
***
“Cinsiyetten Doğan Haklar ve Yükümlülükler” başlıklı makalesinde Prof. Dr. Ahmet BATTAL, kadın hakları, cinsiyet-adalet ilişkisi, cinsiyetten doğan haklar ve yükümlülükler, cinsiyet farklılığının hikmetleri, adalet ve güç ilişkisi, kadın-erkek eşitliği, erkek egemenliği vb. tarih boyunca çeşitli kültür ve toplumların tartışma konuları arasında yer almış olan meselelere ışık tutmaya ve kadın erkek arasındaki hak arama mücadelesinin çerçevesini belirlemeye çalışıyor.
Kadının, tarihi ve antropolojik verilere göre her zaman “aile kurumu”nun merkezinde yer aldığını, tarih boyunca anne, eş, eğitici olarak çeşitli şekillerde karşımıza çıkan kadın rolünün 20. Yüzyıl’da gelişen feminist hareketler ile birlikte değişmeye başladığını ifade eden Dr. Osman ÖZKUL, makalesinde, 20. Yüzyıl’dan 21. Yüzyıl’a geçişte kadın rolündeki değişmeleri ve bu sürecin muhafazakâr kadınlar üzerindeki etkilerini irdeliyor.
Prof. Dr. Musa Kâzım YILMAZ konunun en tartışmalı alanlarından birine değiniyor: “İslâm’da Birden Fazla Kadınla Evlilik”. İslâmiyet’in bir tek kadınla evliliği kural olarak, birden fazla (dörde kadar) kadınla evliliği ise istisnâî ve zarûret hâli olarak kabul ettiğini ifade eden Yılmaz, çok eşliliğin özellikle İslâm karşıtları tarafından kasıtlı olarak eleştiri konusu yapıldığını ileri sürüyor.
İnsanlığın önemli bir unsurunu teşkil eden ‘kadın’ın, hemen hemen bütün dinlerin kutsal metinlerinde ayrı bir konu olarak ele alındığını ve varlık içerisindeki yerine dair açıklamalarda bulunulduğunu ifade eden Doç. Dr. İsmail TAŞPINAR, makalesinde Yahudilik ve Hıristiyanlığın kadınlar ile ilgili tutumlarını kendi kaynaklarından hareketle ortaya koyuyor.
Yrd. Doç. Dr. Cüneyt GÖKÇE, aile mutluluğunu temin eden temel prensiplerden bir kısmını ele alıyor.
Bediüzzaman Said Nursî’nin telif ettiği “Tesettür Risâlesi”nin izahını Yasemin GÜLEÇYÜZ yapıyor.
Begüm BURAK, Cumhuriyet’in modernleşme projesinin öznesi hâline getirdiği “makbul” kadın kimliğini irdeliyor.
Banu YAŞAR, “Çağımızın evlilikleri neden kısa sürüyor?” sorusunun cevabını arıyor.
“Tarih boyunca kadın ve Türk edebiyatında değişen kadın imgesi” konusunu Sibel BAYRAM işliyor.
Bu önemli konuda yeni bakış açıları kazandıracağını umduğumuz dergiyi okuyucularımıza tavsiye ediyoruz.
Okunma Sayısı: 3317
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.