Yeni Asya’nın eski yazarlarından ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinin emekli hocalarından Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ile yine Yeni Asya’nın eski yazarlarından ve Hatemi Hocanın öğrencilerinden Ömer Faruk Uysal arasında X’te yaşanan adalet müzakeresinde hakemlik size yakışır.
Önce atışma mesajları:
***
Hatemi: Söylemek zorundayım ki Ekrem İmamoğlu mağdurdur, baharın büyük kısmı ve yazı Silivri’de geçirdi. Diplomasında da ibtale yol açacak bir şey yoktu. Bir an önce muhalefetle barışıp bütün mağduriyetlerin giderilmesi ve karşılıklı olarak yüksek tansiyonun düşürülmesi gerekir. “Düşmeni hunhâru bî âr” bu dumanlı havadan çok hoşlanıyor ve punduna getirip bir iki füze postalamayı düşünüyor. Daha önce de söyledim, düşman karşısında müstahkem bina halinde durmak Kur’ân-ı Kerîm emridir.
Uysal: Muhterem hocam, Biz sizi muazzam genel ve hukuk birikiminiz kadar, adaletinizle de tanıyoruz. Bunca suçlu itirafı, para kuleleri, vs. görüntüleri, belgeler ve tanıklara, Karun kadar servete rağmen nasıl emin ve kefil olabiliyorsunuz? Tüm dosyalara vakıf mısınız? Ne zaman yargıladınız? Siz bir insan sarrafısınız, İmamoğlu’nu çözmüş olmalısınız! Ciddi insanî zaaflarını, rol kesmesini, Kemalizm’i maske yapmasını, ithamlara karşılık “Bana bakan Atatürk’ü görür” gibi tribünlere oynamasını, yargıyı siyasallaştırmasını görmüyor olamazsınız! Kefil de olamazsınız!
Hatemi: Bunlar boş sözler! Suç delili değil!
Uysal: Suç delili sunmadım. Onlar dosyada, ama siz onları görmediniz ve okumadınız! İmamoğlu’nun diplomasından hareketle, bunca hırsızlığı ibra edemezsiniz. İtirafçılar neyi niçin itiraf ediyor ve suçlarını kabul ediyorlar? Açıklayabilir misiniz? Siz gerçekten emin misiniz? Kefil misiniz? Kırk arkadaşı suçu itiraf ve kabul ediyor. “Suçluyum ve indirim istiyorum” diyor. Siz nasıl “hayır, suçsuz” diyebilirsiniz? Önyargı kadar, ön ibra da adaletsiz değil mi? Yargılanmasınlar mı?
Hatemi: Yargılansınlar amma tutuklu olarak değil! Kırk kişinin etkin pişmanlıktan paçayı kurtarmak üzere itirafta bulunması itham edilenin suçlu olduğuna delil değildir. Etkin pişmanlığın bu tarzda yorumlanması da çok kötü sonuçları olacak bir hatâdır. Bizim okuduğumuz hukuk da böyle değildi. Hukukun da canına okunmamalı! Suçunu itiraf insanın kendisi için bile kesin delil olamazken nasıl olur da suç isnad edilen kişi için başkasının itirafı kesin delil olur? Hukukçular titremeseler de zararı yok amma bir an önce kendilerine dönmelidirler!
***
Şimdi bazı seçmece ve kesmeceler:
-İmamoğlu yargıyı siyasallaştırmıyor mu Hocam?
-Bu sorunun cevabını sen değil de onu cezaevine attıran siyasetçiler düşünsün evlâdım.
-Hocam İmamoğlu’na nasıl kefil oluyorsunuz?
-Kefil olmuyorum değerli öğrencim, yargılansın, ama tutuklu yargılanmasın!
-Ön ibra adaletsizlik değil mi hocam?
-Evlâdım bunu senden duydum. Cevabını da ben bilemedim. Ama “beraat-i zimmet asıldır”ı sana ben öğretmiştim. Unuttun mu yoksa!
-Unutmadım da bu günler adalet isteme günleri değil ki Hocam.
-Ne diyebilirim ki? Bari hukuk okuyanlar hukukun canına okumasın evlâdım!
Bu diyaloglardan sonra bizim okuma tavsiyemiz de şu: Bu atışmaları, başka bir zamanda, başka bir yerde, diploması ve serveti tartışılan başka bir siyasetçi için de okuyabilirdiniz ve okuyabilirsiniz. Ne düşünürdünüz ve ne düşünürsünüz?
Yazın, duyuralım…