Pırıl pırıl mavi göğe kanat çırpan kuşlar neşe dolu sesleriyle yeryüzünün ihtişamlı bir uyanış ilekuşandığının müjdeliyor.
Rengarenk açan çiçekler bir dirilişin selamını taşıyor. Binbir rengiyle, binbir güzelliğiyle ve bizleri mest eden kokusuyla yeryüzündeki uyanışın en güzel müjdecisi olan çiçekler, ruhumuza baharın eşsiz güzelliğini, sonsuz huzurunu bırakıyor.
Bahar her halinle bir mevsimden ötesidir. Bahar bir bekleyişin vuslatıdır. Hüzün buğuları vardır,
güneşle ayrı düşen günler vardır ve uzun geceler vardır. Ayaz cemreye kavuşur, bulutlar vurgun
olduğu gökyüzüne, gökyüzü yeryüzüne rahmet olarak indirilen yağmura, yağmur hasret kaldığı
toprağa, topraklar, yeşil rengiyle cenneti hatırlatan ağaçlara, ağaçlar bahar dallarına, bahar dalları güzellikleri kanat çıpan kelebeklere kavuşur. Zaman, zemin ve zerreden arşa kadar olan her şey renk renk, ahenk ahenk, nakış nakış, ilmek ilmek ve binbir güzellikler bezenen kâinattaki bu ihtişamlı uyanışa ve görkemli dirilişe şahit kılınır.
Ve bu bahar, bu uyanış ve bu diriliş, mana-yı harfi nazarıyla şâhitlik eden akıl ve kalplere Rûm
Süresinin 50. ayeti hatırlatıyor: “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her şeye hakkıyla kàdirdir.”
Üstadımız Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle; “Güya çiçek açmış her bir ağaç, güzel yazılmış manzum bir kasîdedir ki, o kasîde Fâtır-ı Zülcelâlin medâyih-i bâhiresini inşâd edip, şâirâne lisân-ı hal ile söylüyor. Veyahut o çiçek açmış her bir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış; tâ Sâni-i Zülcelâlin neşir ve teşhir olunan acâib-i san’atını bir iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın, tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın. Veyahut o çiçek açan her bir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resm-i geçit-misâl bir anda yeşillenmiş âzâlarını en süslü müzeyyenâtla süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelâli, ona ihsan ettiği hedâyâyı ve letâifi ve âsâr-ı nurâniyesini müşâhede etsin. Hem meşher-i san’at-ı İlâhiye olan zeminin yüzünde ve bahar mevsiminde, murassaât-ı rahmetini enzâr-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazîneler bulunduğunu ve ihsanât-ı Rahmâniyenin meyvelerinde ne derece mühim defîneler var olduğunu göstermekle, kemâl-i kudret-i İlâhiyeyi göstersin.” (Sözler, Otuz İkinci Söz, s., 550)
Bahar bir mana-yı harfi nazarıyla şâhitlik eden kalplere, ruhlara ve gözlere bir tefekkür, bir temaşa ve bir şükür mevsimidir. Yeryüzünü bütün ihtişamı, rahmeti, bereketi ve güzelliğiyle kuşatan Rabbimizin eşsiz sanatını, sonsuz rahmetini ve hadsiz kudretini mana-yı harfi ile okumalı, tefekkür, temaşa, şükür ve tesbih etmeliyiz.
Ardı sıra havaya, suya ve toprağa düşen üç cemre ile aleme güzellik, huzur bereket ve umut getiren baharın, kalbimize ve ruhumuza aydınlık, uyanış, diriliş, umut, şevk ve şifa olması duasıyla.