Çok güzel paketler, planlar, programlar hazırlıyor ve hatta ‘yıl’lar ilân ediyoruz ancak bunları hayata geçirme noktasında başarılı olduğumuz söylenebilir mi?
Türkiye’yi idare edenler 2025 yılını ‘aile yılı’ olarak ilân etmişlerdi. Peki, neredeyse yılın yarısı geride kaldığı hâlde ‘aile’yi koruyabilecek ciddî, kalıcı, faydalı adımlar atılabildi mi?
“Aileyi korumak” denildiğinde sadece gençlere ya da annelere ‘para yardımı yapmak’ akla geliyorsa doğru yolda olduğumuz söylenemez. Elbette çocukları, gençleri ve tabiî ki aileleri korumak için yeterli miktarda paraya da ihtiyaç vardır. Ancak bu problemleri çözmek için paranın tek başına yeteceğini, başka tedbirlere ihtiyaç duyulmayacağını kim söyleyebilir?
Şunu da ifade etmekte fayda var ki, bu konularda tedbir almak ‘karar almak’ kadar kolay değildir. Bu bakımdan tedbirlerin gecikmesi makul karşılanabilir. Çünkü işin içinde eğitim gibi önemli bir konu var ve insanları ikna etmek, kalplerini fethetmek, fenalıklardan uzak tutmak zor iştir. Bütün bunlar bilerek uzun dönemli adımlar atılmalı ki kalıcı çareler bulunabilsin.
Aile konusu gündeme gelince gençlik ve evlilik meseleleri de mecburen tartışılır. Hatırlanacağı üzere Türkiye’yi idare edenler pek çok konuşmalarında gençlerin evlenmediğinde ve ülke nüfusunun her yıl daha fazla yaşlandığından şikâyet eder. Bütün ülkeler nezdinde genç nüfusun bir zenginlik unsuru olduğu kabul edilir. Bununla birlikte gençlerin niçin evlenemediklerini sorup araştırmak gerekmez mi?
Evlilik yaşının her geçen yıl yükselmesinin elbette pek çok sebebi vardır, ama önemli bir sebebinin “maddî imkânsızlıklar” olduğunu da görmek gerekir. Bunun yayında TV’leri istila eden müstehcen yayınların doğrudan veya dolaylı olarak gençlerin evlenmelerini engellediği de bellidir.
Bugünkü şartlarda değil asgarî ücret ile çalışan, asgarî ücretin iki katı maaş alan bir gencin evlenmesi ve hele hele büyük şehirlerde geçinmesi kolay değildir. Düğün masraflarının en kısılmış hâlinin 500 bin TL olduğu düşünülürse sıkıntının büyüklüğü görülmüş olur.
Tabiî ki bütün bunları aşmak hepimizin görevidir. Hem devlet, hem de millet olarak gençlerin sıkıntılarına çare bulmak için samimî olarak gayret göstermek icap eder. Sivil toplum kuruluşları, vakıflar ve hatta büyük şirketler bu meseleye ciddiyetle el atmalı, yeni yuva karacaklara özel teşvikler sunmalıdır.
Başta ilahiyatçılar ve eğitimcileri de unutmamak faydalı olur. Camilerde okunan hutbelerde ve vaazlarda bu önemli mesele fıtrata uygun bir şekilde dile getirilse ve evlilik kurumu teşvik edilse iyi olmaz mı?
Bir milletvekili evlilik oranlarındaki düşüşün temel sebebinin geçim sıkıntısı olduğunu hatırlatıp şöyle demiş: “Gençler artık istediklerine değil, fiyat etiketlerine bakarak gelecek planı yapıyor. Çünkü Türkiye’de evlenmek artık bir hayatı değil, bir borç yükünü paylaşmak hâline geldi.”
Ülkemizi bu üzücü durumdan kurtarmak için hepimiz üzerimize düşen vazifeleri yapalım. Tabiî ki en başta Türkiye’yi idare edenler vazifelerini doğru yapsın...