"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asırların hekimi Er-Râzi’den hikmetler - 1

Feyzullah ERGÜN
24 Haziran 2019, Pazartesi
Dünya tıp tarihine, bin yılı aşan bir zamandan beri, eser ve keşifleriyle damgasını vuran, Kur’ân medeniyetinin aydınlığı ile, Avrupa Rönesansına kaynak eserler veren, asırların dâhi hekimi Ebu Bekr Muhammed ibn Zekeriyya er-RÂZÎ’nin ilmî araştırmalarla dolu ibretli hayat hikâyesi, bizlere de bir rehberlik modeli olacaktır. Örnek alınacak hayatının önemli sahifelerini inceledikten sonra, eserlerinden günümüze de ışık tutan hikmetlerini, dikkatli nazarlara takdim etmeye çalışacağız.

Er-Râzî, H. 251- 313, M. 865- 925 yılları arasında yaşamıştır. Rey şehrinde dünyaya gelmiş, gençlik yıllarında kuyumculuk ve müzikle hayatını sürdürmüştür. Sakalı çıkınca, bu sakalın ud çalıp, şarkı söylemeye uygun olmayacağı düşüncesiyle, yönünü değiştirerek otuz yaşlarından sonra, ilim merkezi olan Bağdad’a gelerek, insanlığa hizmet edeceği bir meslek olan tıp tahsiline, azimli bir gayret ile sarıldı. Dehâ derecesinde zekâya sahip olan er-Râzî, gayretli çalışmaları sonucunda, ders arkadaşlarını, hatta hocalarını bile geride bırakacak kadar, tıp ilminde yüksek seviyeye ulaşır. Tıp ilminde zirveye çıkan er-Râzî, Rey ve Bağdat şehirlerindeki hastahanelere baştabip olmuş ve bu konuda birçok talebe yetiştirerek, başta tıp olmak üzere, diğer ilimlerle birlikte 237 eser telif etmiştir. Kısa bir zaman diliminde, harika eserler veren er-Râzî, hastahanelerde, hasta başındaki klinik deney ve çalışmalara aralıksız devam etmiş ve tesbit ettiği sonuçları, sabırlı bir azimle, durmadan yazmıştır. Eserleri dünyanın birçok kütüphanesinde bulunmaktadır. Avrupa tıp dünyasında, asırlardır tercüme edilerek, şaheser olarak faydalanılan bu eserler, ülkemizde lâyık olduğu ilgiyi görmediğinden, hemen hemen hiç bilinmemektedir. Ancak yurtdışından temin edebildiğimiz, birkaç eserinden faydalanmaya çalışacağız.

Er-Râzî’nin, tıp ilminin gelişmesine katkıları ise “Aynen Hipokrates’in Grek tıbbını geliştirip önemli halkası ve zirvesi olması gibi, er- Râzî’de İslâm tıbbının gelişmesinin kapısı olmuştur. Bilgi ve tecrübe konusunda ‘Gelip geçen nesiller, gelecek nesillere bilgi ve tecrübelerini aktarmalıdırlar’ diyerek, insanlığın elde ettiği tecrübelere büyük önem verirdi. Bir tabibin aynı zamanda bir psikiyatrist olması gerektiğini ve bunun mümkün olduğunu ileri sürer. Er-Râzî “BİR KANTAR İLİM, BİR OKKA EDEBE MUHTAÇTIR” diyerek, ilmin edep olmadan yapılamayacağını ifade etmiştir. İlmî değerini, ilim ve edep anlayışını bilen Avrupalıların, onun eserlerinden bir hayli yararlandıkları, ona karşı duydukları saygıdan anlaşılmaktadır. Amerika’daki Princeton Üniversitesi’nin, tarihte iz yapmış ilim adamları için ayırdığı özel köşeye, er-Râzî’nin resminin asılması münasebetiyle yapılan törende, aynı zamanda bir papaz olan öğretim üyelerinden birisi “Râzî, Müslüman tıp âlimlerinin en büyüğü ve en iyi görüşe sahip olanıdır. İnsanlığa faydalı olmak için, zekâsını büyük bir başarı ile kullanan kişi, başka bir dine bağlı olsa bile, kendisine saygı göstermek bir Hıristiyan için görevdir” diyerek, er-Râzî’ye verilen değeri dile getirmiş, aynı üniversitesinin bünyesinde, İslâm bilginlerinin eserlerini Arapçadan, İngilizceye çevirmek ve öğrencilere tanıtma maksadıyla bir enstitü kurulmuştur. Bunun dışında Paris Tıp Fakültesi konferans salonunun önünde meşhur filozof-tabip Ebû Ali ibn SİNÂ ve Ebu Bekir er-Râzî’nin yan yana heykelleri bulunmaktadır. Fransızlar ve dolayısıyla bütün Avrupalılar, XVI. Yüzyıla gelinceye kadar, İslâm tabiplerinin eserlerinden başka, tıp eserleri kullanmamışlardır. Er-Râzî, hasta ilişkilerinde, hastalarına karşı son derece iyi davranan, merhametli bir tabipti. Hastalarını iyileştirmek için her türlü çareye başvurur, ilâçlarını muntazaman almalarını sağlardı. Onun, hastalarını tedavi ederken kullandığı dil ve üslûba bakılırsa, Allah’a olan inancını, imanının gücünü anlamak hiç de zor olmayacaktır.” 1

Er-Râzî, tıp ilminin birçok branşına, değerli eserler kazandırdığı gibi, bazı hastalıkların klinik teşhis ve tedavilerinde, ilklere imza atmıştır. Bunlardan en önemli bir örnek ise, tıp tarihinde ilk defa kızamık ile çiçek hastalıkları hakkında detaylı ve birbirinden ayrılan belirtileri yazdığı kitapla, asırlarca hekimlerin el kitabı olarak, şöhrete kavuşmuştur. Tıbbî deontoloji (meslekî ahlâk ve davranışlar) konularında, hekimlerin uygulamaları için koyduğu kurallar, en modern tıp çevrelerinde güncelliğini korumaktadır. Kendi öğrencisi olan Ebû Bekir ibn Kareh’in, Horasan valisinin özel tabipliğine tayin edilmesini duyması üzerine, ona tavsiyeler yumağı halinde bir mektup yazıp, göndermiş ve bu mektup sonradan AHLÂKU’T TABİB adıyla tanınan eser olmuştur. “Bu risâle, besmele ile başlayıp, şu şekilde devam etmektedir. ‘Hekim, hastanın sırdaşı olmalıdır. Bazen hasta kendi anne ve babasından, eşinden sakladığı hastalığını ve sıkıntılarını, yalnız tabibe anlatır. Tabip de, bu sırrı mutlaka saklamalıdır. HEKİM, SAMİMİYETLE ALLAH’A BAĞLANMALIDIR. Hekim mağrur olmamalıdır. Kendisini hastalarına adayıp, onları sevmelidir. Hastaların arasında zengin, fakir ayırımı yapmamalıdır. Hastaya karşı böbürlenen tabipler, bu tavırlarıyla hastayı azarlayarak tedavi edeceklerine, onu tedavi etmekten vazgeçseler, daha iyidir. Tabip, Allah’a güvenip şifayı ondan istemeli, kendi becerisine ve gücüne dayanmamalıdır. Hastasını her gün ziyaret etmelidir. Hekim, hastasına her gün diyetini vermeli, ona yiyecek ve içecekleri hususunda bilgi vermelidir. Hasta ile hekim arasında samimiyet ve iyi bir diyalog olmalı, hasta hekime tam anlamıyla güvenmelidir. Hekim, asla içki içmemelidir. Hasta, denek olarak kullanılmamalıdır. Cahil tabip, insanı canından eder. Hırsızlardan daha kötüdür. Hırsız insanın malını alır, ama malını aldığı adamı öldürmez. Ancak öylesi tabipler vardır ki, bilmeden tedavi uygulayıp, hastalarına zarar verirler. Bu ilkeyi unutmamalıdır. Hekimler daima mütevazi olmalıdır. ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK, İNSANIN MANEVÎ SÜSÜDÜR. Hekim, hastalarına ve bütün halka karşı, kırıcı sözlerden kaçınmalıdır. Hekim sözcüğü, HÂKÎM olan Allah’ın adından türetilmiş bir sözcük olduğundan, hekimler insanlar nazarında, değeri büyük bir meslek erbabıdırlar. İnsanlar, onlara daima muhtaçtır. Onlar da, bunu bilip, ona göre insanlara davranmalıdırlar. Tıpta kehânet olmaz. Tıp sanatına karşı sahtekârlık yapacak kimseler, her zaman toplum içinde bulunabilir. Bunlara karşı uyanık ve dikkatli davranmalısın. Baştan beri anlattığımız bu hususlara dikkat eden bir tabip, Allah’ın lütfu ve keremiyle, başarılı olur. Hamd edilmeye lâyık olan, Allah’tır.” 2

Er-Râzî’nin, bu altın öğütleri detay bilgiler sayılmamalıdır. Günümüzde tamamen geçerli olan, tıbbî etik ve deontoloji kurallarına uygun, hekim- hasta ilişkilerini en ideal seviyeye taşıyan prensiplerdir. 

Bu eserde tesbit edilen prensiplerin, HİPOKRAT YEMİNİNDEN daha üst düzeyde olduğu da, açıkça görülmektedir.

SAĞLICAKLA KALIN.

Dipnotlar:

1) Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA, İslâm Tıp Tarihi, s. 157, Akdem Yayınları 2016.

2) Age. s. 171.

Okunma Sayısı: 4726
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı