“İnsan, şu âlem sarayının en kıymettar misafiri ve en nazik mahlûkudur. Allah’ın hususî lutfuyla ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır. Bu mükemmel ölçü yalnız bedeninde değil; ruhunda, hissiyatında ve vicdanında da tecellî eder. Ona verilen akıl, kalp ve hayâ duygusu da bu çizginin parçalarıdır.
Nasıl ki açlık yemek yemeyi, susuzluk su içmeyi gerektirir ve insanı ona mecbur bırakır; öyle de insanın iç âleminde bulunan hayâ duygusu, iffet hissi ve mahremiyet arzusu da tesettüre kuvvetli bir davettir. Tesettür, ahseni takvîm üzere yaratılan insanın fıtratındaki letafet ve zarafeti muhafaza eden bir İlâhî kanundur.
Erkek ve kadın için tesettürün mahiyetinde fark vardır. Erkek için tesettür daha çok vazife niteliğindedir; nefsi haramdan korumak, bakışlarını sakındırmak ve iffeti muhafaza etmek şeklinde tezahür eder. Kur’ân’da önce erkeklere gözlerini haramdan sakınmaları ve iffetlerini korumaları emredilmiştir.
Kadın için ise tesettür, vazife olmasının ötesinde aynı zamanda fıtrî bir gerekliliktir. Kadının hilkatindeki letafet, zarafet ve incelik örtünmeyi tabiî bir ihtiyaç kılar. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf, nazik ve letafetli yaratıldıklarından kendilerini himayeye mecburdurlar. Hayâ perdesi de onların en büyük siperidir.
Tarih boyunca beşeriyetin sahifelerine bakıldığında görülür ki, kadının başını örtmediği bir toplum neredeyse yoktur. Eski Yunan’dan Roma’ya, kadîm Mısır’dan Mezopotamya’ya kadar hemen her medeniyette kadın, başını ve saçını örtmeyi bir vakar nişanesi olarak görmüştür. Avrupa’nın yakın tarihinde dahi, kilise kadınlarının, soylu hanımların ve köylü kadınların yazma ve başörtüleri bunun şahitliğini yapmaktadır. Bu gösteriyor ki tesettür yalnızca dinî bir emir veya belli bir coğrafyaya mahsus bir gelenek değil; bilakis insanlığın ortak vicdanında ve kültürel hafızasında kökleşmiş fıtrî bir hakikattir.
Tesettürün bir başka boyutu da kadının toplumsal konumu ve misyonu ile ilgilidir. Kadın aynı zamanda bir eş, bir anne ve bir ailenin merkezidir. Eş olarak tesettürüyle kocasının kalbinde vakar ve emniyet uyandırır; onun kıskançlık damarını tahrik etmeyip, bilakis takdir ve muhabbetini kazanır. Anne olarak ise, çocuklarının nazarında en yüksek örnektir. Çocuk, annesinin şahsiyetinde edep ve hayânın timsalini görürse, o ölçüyü kendi hayatına da taşır. Aileyi sarsmanın en kestirme yolu ise kadının iffetini zedelemek, çıplaklığı normalleştirmektir. Çünkü kadın aile ocağının merkezi, aile ise toplumun kalbidir. Kadının tesettürüne saldırı aslında doğrudan aileye ve topluma saldırıdır.
Demek ki tesettür yalnız kadının kendi izzetini muhafaza etmesi için değil; aynı zamanda eşini sükûnete, ailesini huzura ve neslini edebe yönlendiren fıtrî bir gerekliliktir.
Kadını küçülten değil; bilâkis onun değerini muhafaza eden bir sırdır. Zira kadını eşyalaştıran bakışlardan kurtarıp, şahsiyetini ve haysiyetini öne çıkarır. Böylece tesettür, kadına hakikî hürriyetini kazandırır. Yalnızca ferdî bir ibadet değil; aileyi ve toplumu muhafaza eden İlâhî bir kalkandır. Allah’ın kadının fıtratına işlediği, iffetiyle cemalini bütünleştiren en güzel nakıştır.