Zıtlık, iki şeyin birbirinden tamamen ayrı olmasıdır. Fakat İslâm zuhûr ettiğinde bütün zıtlıklar erir gider.
Çünkü İslâm, hayra dönüşecekse zıttı dahi olsa eritir; ayrılığı değil birliği, uzaklığı değil yakınlığı, nefreti değil sevgiyi inşa eder.
İnsanın imanı zayıfsa Rabbiyle arasında uzun mesafeler vardır. Öylesine uzaktır ki, aşina olduğu ezan sesleri bile artık Rabbini hatırlatmaz; bir davetten ziyade tekrarlanan bir senfoniye dönüşür. Secdeye varmak ağır gelir, ömür tükenir ama alnı yere değmez. Ramazanlar gelir geçer; lakin her seferinde bir bahanesi vardır:
“Sinirlenip insanların kalbini kırmaktansa hiç oruç tutmayayım.” der, ya da herhangi başka bir bahane ile kendince bir vicdan tesellisiyle mazeret üretir.
Oysa iman, tüm bu hâlleri zıddına çevirir. İmanlı insanın Rabbiyle arasında öyle bir bağ vardır ki, “Biz insana şah damarından daha yakınız.”¹ sırrı onda tecellî eder. Kulağı ezanda, gönlü namazda olur. Rızaya müstahak bir fırsat peşinde yaşar. Hiçbir mazeret onu secdeden alıkoymaz. Ramazanı iple çeker, doyasıya yaşar, giderken de hüzünlenir.
Zıtlık hakikati yalnız ferdî değil, içtimaîdir de. İnsanlar arasında nice zıtlıklar vardır: yaşam tarzı, dünya görüşü, düşünce biçimi... Bu zıtlıklar çoğu zaman insanları birbirinden uzaklaştırır.
Fakat İslâm, bütün bu ayrılıkların üzerine öyle bir çizgi çeker ki, tıpkı namazda omuz omuza duran mü’minler gibi kalpler bir olur. Namazın safında omuzlar birleşir, ilim meclislerinde kalpler ısınır; zıtlıklar erir gider. Ne çok tanık oldum; birbirine tamamen zıt kutuplarda olan insanların aynı mescitte veya aynı cemaatte bir araya gelip zamanla en sağlam dostlukları kurduklarına.
İslâmî hayatını ön planda tutup dinini daha güzel yaşamak için nikâh akdi yapan birçok zıt çiftin evliliklerindeki uyum ve mutluluğa defalarca şahit oldum, üstelik bizzat tecrübe ettim.
Eşimle aramızda birçok zıt yön olmasına rağmen Allah için kenetlendik. Davama gönül veren o yoldaşımla aramızdaki tüm zıtlıkları rıza-yı İlâhî için erittik. Güneşi gören kar taneleri gibi bir bir eriyip gitti. Nice zor imtihanları birlikte atlattık.
Zaten İslâm, en imkânsız zıtlıkları eritmek üzerine bina edilmiş bir din değil mi?
Köle ile efendiyi kardeş kılan; zengin ile fakiri, sultan ile köylüyü bir tutan bir din. Hz. Ömer (ra) gibi kız çocuklarını diri diri gömen insanları merhamet harikalarına dönüştüren, zenginlikte haddi hududu olmayan Mus’ab’lara (ra) tüm servetlerini elinin tersiyle ittirip zıt bir hayat yaşatan bir din. Zuhûr ettiği zifiri karanlık gönülleri tam zıddı olan nura çeviren bir din.
İmkân, gücü ve kudreti sınırlı olanlar için geçerlidir. Kudretini aştığında imkânsız olur.
Fakat gücü ve kudreti sonsuz olan Cenab-ı Allah (cc), için ne imkân ne de imkânsızlık diye bir şey vardır. Zıtlıklar hangi derecede olursa olsun, O “Ol” der ve olur.²
İşte bu yüzden İslâm, zıtlıkların çatıştığı bir harp meydanı değil; zıtlıkların eridiği bir muhabbet meclisidir.
Dipnotlar:
1- Kâf Suresi: 16.
2- Bakara Suresi: 117.