İnsan doğuştan iyidir; çünkü Allah onu saf bir fıtratla yaratmıştır.
Kötülük ise, o fıtratın yok olması değil; nefs-i emmareye uyulmasıyla bozulmasından kaynaklanır. Global kötülük problemi ise aslında iyiliğin imtihan sahnesidir.
Zira iyiliğe karşı kötülük olmazsa, seçenek de olmaz; dolayısıyla imtihan da olmaz.
Mesele, kötülüğü ortadan kaldırmak değil; iyiliği bilerek ve severek tercih edebilmektir.
Burası darü’l-imtihan’dır. Kıyamet kopmadan kötülük bitmez, sadece libas ve isim değiştirir. Kıyametten sonra ise iyilik Cennete, kötülük Cehennem sûretinde tezahür edecektir.1
Firavunlar silinir tarih sayfalarından, Siyonistler yazılır. Nemrut gider, başka bir zalim gelir. Ama kökü hep aynıdır.
İyiliğin olmadığı yerde oluşan boşluğu kötülük doldurur; çünkü o, iyiliğin aksidir.2
Aksi olmayanın mahiyeti anlaşılamaz.3
Zıtlık, varlığın dilidir; iyilik de ancak zıddı ile bilinir. Bu da iyiliğin olmadığında kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuçtur. Tıpkı karanlık gibi... Karanlık oluşturulmak çaba gerektirmez; ışık söndürüldüğünde kendiliğinden ortaya çıkar.
Yale Üniversitesi’nde yapılan meşhur “kukla deneyi”nde henüz 6 ila 10 aylık bebekler, önlerinde oynatılan iki kuklayı izlerler: Rampadan çıkmaya çalışan bir top vardır; bir kukla ona yardım eder, diğeri ise engel olur. Sahne sona erdiğinde bebeklerin neredeyse tamamı yardım eden kuklaya uzanır.
Bebeklerin ahlâkî eğitim, herhangi bir dinî öğretiye veya kültürel bir etkiye maruz kalmamış olması, insanın doğuştan iyiliğe meyilli bir fıtratla yaratıldığının açık bir göstergesidir.
Gerçek mü’min, yalnızca kalbinde saflık taşıyan ve her şeyi pembe gören biri değildir.
O, iyiliği de kötülüğü de tanıyan; ama çıkarlarına, menfaatine, nefsine ters düşse bile yalnızca Allah’ın rızası için iyi olanı tercih edendir. Zira hakikî iyilik, cehaletten değil; bilerek, farkında olarak yapılan tercihten doğar.
Bütün bu hakikatler gösteriyor ki, kötülüğün varlığını Yaratıcı’ya nispet etmek, hakikate zulmetmektir. Bilâkis, O’nun rahmetinin ve adaletinin tezahürüdür. Zira Allah, kuluna seçme hürriyeti vermeseydi; iyiliğin, imtihanın ve mükâfatın da bir anlamı kalmazdı. İyilik ve kötülük seçeneklerinin tercihi, hür iradenin kararıdır.
Bu durumda bize düşen asıl soru şudur: Tercihimiz ve çabamız hangi tarafta? İyilik ile mi, yoksa kötülük ile mi? Nemrut ile mi, yoksa İbrahim (as) ile mi? Varlıktan yana mı, yoksa ademden (yokluk) yana mı? Katledilen masumların safında mı, yoksa zalim Siyonistlerin tarafında mı?
Şunu da yazmadan edemeyeceğim: İyiliğin yanında olmak yetmez, kötülüğün karşısında olmak zorundayız. Ama kuru bir sözle değil; hem maddî hem de ma-nevî her şekilde. Hem kalemle, hem gönülle, hem de eylemle.
Her iyi kudreti nisbetinde...
Dipnotlar:
1- 29. Söz, 2. Maksat, 4. Esas, 2. Mesele
2- 4. Şua, 6. Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye, 3. Burhan, 2. Nükte
3- 25. Lem’a, 7. Deva