İnsanoğlu hayatı boyunca sayısız tercih yapar. Bu tercihlerin doğruluğu ise kişinin huzur ve saadetini derecesini belirler. Peki, doğru tercihin ölçüsü nedir?
İşte bu noktada, hayatı tanzim eden temel bir prensip devreye girer: “Def-i şer, celb-i nef’a râcihtir.”
Yani zararı ortadan kaldırmak, faydayı kazanmaktan daha öncelikli ve daha değerlidir.
Çünkü zarar giderilmeden elde edilen her fayda, çürük bir zemin üzerine inşa edilmiş olur. Böyle bir yapının yıkılması kaçınılmazdır.
Bu hakikat sadece bir fıkıh kaidesi değil, Kur’ânî terbiyenin, Nebevî hikmetin ve insan ruhunun derinliklerine işlemiş bir ölçüdür. Mecelle’de bu düstur, “Def’-i mefâsid, celb-i menâfi’den evlâdır” (md. 30) şeklinde yer alır. Hayatı düzenleyen bu sır, yalnız nazarî bir ölçü değil; pratikte, iş hayatından sağlığa, eğitimden ibadete kadar kendini gösterir:
Günlük Hayattan Misaller
İş hayatında: Yeni yapılan bir eve taşınmadan önce içindeki molozlar ve atıklar temizlenir. Bahçeye meyve-sebze ekmeden evvel, yabanî otlar ayıklanır.
Sağlıkta: Zehirlenen bir hastaya doğrudan gıda verilmez; önce zehrin kaynağı temizlenir.
Eğitimde: Faydalı bilgilerle donatmadan önce, bireyin zararlı alışkanlıklardan korunmalıdır. Bu sıralama, ruhun kabiliyetini zedelemeden gelişmesine zemin hazırlar.
Dikkat terbiyesinde: Dikkat dağtan unsurlar (TV, sosyal medya, zararlı arkadaş çevresi vs.) ortadan kaldırılmadan kalıcı bir odaklanma ve verimli bir eğitim sağlanamaz.
Hayatın her yönünde geçerli olan bu hakikat, bize şunu öğretir: Önce temizlik, sonra inşa. Önce zararı bertaraf etmek, sonra fayda peşinde koşmak gerekir.
İrşad Sırası
Aynı tertip tebliğde de geçerlidir. Kur’ân-ı Kerîm, önce şirki reddeder, günahları yasaklar; ardından tevhid hakikatleriyle kalbi inşa eder. Çünkü temizlenmemiş bir kalpte iman hakikati yer bulmaz.
Risale-i Nur bu hakikati şöyle ifade eder: “Küfür gibi mazarratları def etmek, Cenneti kazanmak gibi menfaatlerin celbinden daha evlâ ve daha tesirlidir.” (İşârâtü’l-İ’caz, s. 89.)
Tevhidin ilk adımı olan “Lâ ilâhe...” tüm bâtıl ilâhların reddidir. Ardından gelen “illallah” tevhid hakikatini kalbe yerleştirir. Tıpkı besmeleden önce okunan “Eûzü billahi mineşşeytânirracîm” gibi... Rahmete yönelmeden önce, şerrin kaynağı olan şeytandan Allah’a sığınmak gerekir.
Kuddüs İsmi ve Temizlik Sırrı
Bu irşad sırasını, Risale-i Nur’un 30. Lem’a’sında da görmek mümkündür. Altı İsm-i A’zam’dan biri olan “Kuddüs” ismi, tevhidî hakikatlere giriş kapısı olarak takdim edilmiştir. Çünkü “Kuddüs” ismi, temizleyen, arındıran ve mukaddes kılan anlamına gelir.
Ferd isminden önce “Kuddüs” isminin gelmesi, bâtıl fikirlerden, kirli telakkilerden ve mâsivadan temizlenmeden hakikatin nuruna ulaşılamayacağına işaret eder.
Hac ibadetinde de bu sıralama vardır:
Aynı tertip ibadetlerde de kendini gösterir. Hac ibadetinde, şeytan taşlama –yani şerri def etme– tavaftan önce gelir. Tavaf, yani hayra yönelme; ancak şeytana karşı bir mücadele verildikten sonra anlam kazanır. Bu tertip, ibadetin özüne yerleşmiş bir hikmeti ortaya koyar.
Cehennemden Kurtulmak
İnsanın en büyük meselesi, sadece nimetlere ulaşmak değil; önce azaptan kurtulmaktır. Ebedî azaptan korunmak, ebedî nimetlere ulaşmaktan daha önceliklidir.
Risale-i Nur bu noktayı şöyle vurgular:
“Nev-i beşerin en büyük meselesi Cehennemden kurtulmaktır.” (Şualar, 11. Şua)
Cevşenü’l-Kebîr’de dahi önce Cehennemden azabından kurtuluş niyaz edilir; ardından Cennet istenir. Çünkü selamet, önce tehlikeden korunmakla başlar.