Sadece dünya kazançlarını ve dünya rahatını hedefleyen hayatlar müşahede ediyoruz.
Dünyaya ait olan işler insanların birinci meselesi olmuş. Ahir zamanda her şey dünyaya nâzır yönüyle değerlendiriliyor. Dünya hayatının saadeti ve lezzetinin sadece dünyaya çalışmakla kazanılacağı düşüncesiyle insanlarda durmak ve doymak bilmez bir koşuşturmaca var. Biraz daha kazanmak, biraz daha mutlu olmak ile eş değer görülüyor. Maddî açıdan sadece bugünü değil, geleceği de kazanma hırsı kalplere konulmuş.
Aileleri tarafından çocuklara daha çok dünyalık toplarsanız mutlu olursunuz anlayışı yerleştiriliyor. Dünyada en iyi yerlere gelmenin en ince hesapları yapılırken, çocukların ahireti hususunda hiçbir hesap yapılmıyor. Çocuklarımızın ahiret saadetini kazandıracak hizmetler ihmal edilirken, dünyaya ait hizmetler var güçle destekleniyor. Maalesef mütedeyyin insanlar da sadece dünyayı düşündüren, fakat ahireti unutturan bu yanlış yola sevk edilmektedir.
Çocuklarımızın dünyevî başarısı için yapılan fedakârlıklar sınırsızken ahiretine yapılacak hizmetler noktasında kısıtlamaya gidiyoruz. Çocuklarımızın dünyevî isteklerini karşılamayı hiç ihmâl etmezken, ebedi hayatına ait ihtiyaçlarını gidermeyi unutuyoruz.
İşte Bediüzzaman Hazretleri’nin; “Elîm bir endişeyle Risale-i Nur dairesine temas eden üç mesele, adalet-i kaderiye noktasında mânevî suâle cevaben ihtar edildi.” (Kastamonu Lâhikası) dediği üç meseleden birisi de bu meseledir. Yüksek bir şefkati taşıyan validenin bu zamanda çocuğunun malından irsiyet almasından mahrum edilmesi kaderin müsaadesiyle olmuştur. “Valideler bu asırda, bir aşılama suretinde şefkatlerini yanlış bir tarzda sarf etmeleridir ki, ‘Evlâdım şan ü şeref rütbesinde memuriyet kazansın’ diye, bütün kuvvetleriyle, evlâtlarını dünyaya, mekteplere sevk ediyorlar. Hattâ, mütedeyyin de olsa, Kur’ânî ilimlerin okunmasından çekip dünyayla bağlarlar. İşte bu şefkatin bu yanlışından, kader bu mahrumiyete mahkûm etti.” (Kastamonu Lâhikası) tesbiti göstermektedir ki çocuklarımızı dünyaya bağlayan, dünyaya veren bizleriz.
Bu yanlışı düzeltmediğimiz sürece ne dünyada ne de ahirette rahat edebiliriz.