Bir renk armonisi, bir ses cümbüşü var bugün gökyüzünde. Yıldızları ve Ay’ı karşılamaya, akşamı, geceyi misafir etmeye çok hazırız. Bir gülümseme geliyor uzaklardan, gülünce gamzeleri çıkan. Bir masum tebessüm yürüyor ruhlarımıza, gözlerinin içi gülen. Öyle bir emniyet veriyor, öyle bir güven tazeliyor ki, bütün dertlerinizi, kederlerinizi unutuyorsunuz. Bir muştu, bir beste, bir sevda oluyorsunuz o zaman. Asra mührünü vuran, imzasını atan, nakış nakış dokuyan…
Manevî atmosferimizin ziyasıdır duâ. Menfezi, mekânı, sâiki meçhul olsa da, tesiri malûmdur, azimdir, bedihidir. Bize bizi hatırlatan, kendimize getiren, bizden daha büyük bir gücün varlığını ihsas ettiren sırdır.
Bu öyle bir güç ki, içinde sadece güçsüzlüğünüz var. Bu öyle bir kudret ki, içinde en damıtılmış, yalıtılmış, iliklerine kadar hissedilmiş, yaşanmış bir acizlik var. Bu öyle bir büyüklük ki, içinde sadece küçüklüğünüz, hakirliğiniz, gözyaşlarınız var. O istemedikçe hiçbir kapının açılmadığı var. O dilemedikçe asla vuku’ bulmayacak hayaller var.
Ramazan duânın ruhunu, hissiyatını avuçlarınızda duyumsadığınız, özümsediğiniz bir izdüşüm. Duâyı en ince hali, en temiz şekli, en derin yapısıyla Ramazanda yaşıyorsunuz. Siz bir duâ oluyorsunuz, Ramazan sizde temerküz ediyor. Her haliniz ibadet, her bakışınız, dokunuşunuz, hissiyâtınız ubudiyet bahçesinden bir çiçek oluveriyor. Her bir nefesiniz sonsuzluğa uçan sarmaşık oluyor ve fani dakikalarınız, ahirette, Cennette çiçek açmaya namzet tohumlar olarak ebediyete uçuyor. Geçici zaman dilimleriniz bakileşiyor, sümbülleniyor.
Duâya, duâlaşmaya merhaba!