"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Depremlere iman nuru ile bakmak

Hüseyin Şahinoğlu
24 Ekim 2019, Perşembe
İman nuru cebimizde ya da çantamızda taşıdığımız ve uluorta kullandığımız bir fener yahut lamba değildir.

İman nuru, insan olarak sahip olduğumuz insanî özelliklerle fizik âleme muhatap olduğumuzda, gördüğümüz hiçbir özelliğin varlığın kendisinden kaynaklanmadığını kesin olarak fark edip yani “lâ ilâhe” deyip, ardından varlıklara bu özelliği veren olmalıdır (illallah) çabamıza karşı, Rabbin kalbimize bıraktığı “rahmânî bir ışık”tır. Bu ışık hem varlık ve var edilişleri hem olay ve oluşları arkaplanıyla yani Yaratıcı’ya bakan boyutu ile –seviyesine göre- güneş gibi aydınlatır, gösterir.

Deprem ya da zelzele, üzerinde yaşadığımız dünyanın yer kabuğu içindeki kırılmalara bağlı olarak ortaya çıkan titreşimlerin yüzeyi sarsma olayıdır. Başka bir ifadeyle deprem fay hatlarında biriken enerjinin boşalması halidir. Deprem konusuna yoğunlaşan sismolojiye baktığımızda fizikî bakımdan depremlerin oluşumuyla ilgili detaylı bilgilerin paylaşıldığını görüyoruz.

Meteoroloji nasıl ki atmosfer tabakası içinde oluşan basınç, sıcaklık, yağış, buharlaşma gibi bütün olayları “süreçler” halinde işliyorsa; sismoloji de jeofizik biliminin bir dalı olarak yer kabuğundaki dalgaların yer yüzünde nasıl yayıldıkları, fay hatları, biriken gerilimin boşalması gibi depremlerin oluşumunu “süreçler halinde” değerlendiren bir bilim dalıdır.

Daha açık bir ifadeyle sismoloji diğer bilim dallarında olduğu gibi “deprem” diye isimlendirdiğimiz jeolojik olayı, ulaşabildiği bulgular seviyesinde “süreçler” olarak açıklar, açıklamaya çalışır. 

Bu süreçler Yaratıcı’nın kâinatta var etme biçiminin “gözlemlenebilen yahut fark edilebilen boyutu” ile açıklanmaya çalışılmasından ibarettir. Çünkü Yaratıcı, bu âlemde her şeyi “adetullah” adı da verilen “süreçler” halinde yaratmaktadır. Dolayısıyla bu süreçleri inkâr etmek “adetullah”ı inkâr etmek demek olup işin nihayetinde “bunu Allah yapıyor” hükmü ifade edilmiş olsa bile, bu, en azından “skolastik” bir tutum olur. 

Burada asıl mesele “süreçlerin” değerlendirilmesindedir. 

Süreçlerin değerlendirilmesinde başlıca iki anlayış vardır: a) Bütün süreçleri Yaratıcının irade ve kudretine vermek, b) tesbit edilen süreçleri tabiatın kendi işleyişine (naturalizm), yahut sebeplere (pozitivizm, determinizm) yahut tesadüfe (rastlantıcılık/randomness) vs. vermek.

Sismolojinin depremlerin oluşumu ile ilgili “süreç” açıklamasına geçmeden önce başka bir bilim dalına, söz gelimi, embriyolojiye gönderme yapılabilir. Bu bilim dalı bir canlının zigottan doğuma kadar olan süre içinde geçirdiği bütün değişimleri inceler. Yani aşılanmış bir yumurtanın meselâ, insan örneği göz önüne alınırsa, mükemmel bir bebek oluncaya kadar geçen safhaları, bu safhalardaki gelişmeleri detayları ile konu edinir. Embriyolojinin bu safhalara yani süreçlere ilişkin yaptığı açıklamalar doğrudur ve esasen Yaratıcı Kudret’in yaratma fiili ile ilgili “adet/kanun/ sünnet”ini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu süreçleri gözardı ederek, “bebeği Allah yaratıyor” demek doğru olmakla birlikte, sürecin yani “adetullah”ın ıskalandığı bir yaklaşımdır. Diğer taraftan bebeğin oluşumunu tamamıyla süreçlere bağlamak da akıl, kalp ve vicdanın asla tatmin olmadığı bir yaklaşımdır. Çünkü “bebek” mükemmel bir organizma olarak bu süreçlerin “fail” olmasını kesin şekilde reddetmektedir. O halde burada doğru olan, Yaratıcı Kudret’in bebeği bu süreçler içinde yaratmış olduğu gerçeğidir.

Bu yaklaşımı deprem olayına da tatbik etmek gerekir. Sismolojiye göre –çok detaylı olarak açıklandığı üzere- yeryüzünde 70-100 km kalınlığında litosfer adı verilen taşküre vardır. Litosfer ile çekirdek arasında ise kalınlığı 3.000 km’ye yaklaşan “manto” bulunur. Litosfer ile üst manto arasında oluşan kuvvetler ile, özellikle konveksiyon akımları dolayısıyla litosfer parçalanmakta ve birçok levhalara bölünmektedir. Depremler bu levhaların yanal hareketi sonucu oluşur. Yanal hareket sırasında iki levha birbirine sürtünür. Sürtünme etkisiyle levhalar arasında kalan kayalar yerinden oynar ve bir enerji açığa çıkar. Bu enerji dalgalar halinde yayılarak depremleri oluşturur…

Burada sismolojinin verdiği bu bilgileri inkâr etmeden tıpkı meteoroloji ve embriyoloji bilimlerine olduğu gibi şu soruları sormak gerekiyor: Bu süreçler tabiatın, tesadüfün, sebeplerin eseri midir, yoksa buradaki ilim, hikmet, rahmet dikkate alındığında Yaratıcı Kudret’in eseri midir?

Biraz daha netleştirelim dörtte üçü sularla kaplı olan dünya gezegenimiz kendi ekseni etrafında hızla dönerken her hangi bir sarsıntı yaşamıyor. 

Diğer taraftan ölümler çoğunlukla inşaat sektöründeki tedbirsizlikten kaynaklanıyor. Bütün bunlar dikkate alındığında apaçık bir hikmet ve rahmet görünmüyor mu?

O halde, iman nuru ile her varlık ve olay gibi depreme baktığımızda da bunun arkasında –sismolojinin açıkladığı veriler çerçevesinde- İlâhî irade ve kudreti ap açık olarak görmek gerekiyor! Nitekim kâinatın Yaratıcısı, “yeryüzünü bir döşek gibi donattık” (Zariyat 51/48) âyeti ile gezegenimizin yaşamaya elverişli kılındığına işaret ediyor. Biz de bu “yatakta/döşekte” huzur ve güven içinde hayatımızı geçiriyoruz. Yaratıcımız hikmetine bağlı olarak kimi zaman bu döşeğin bazı bölgelerini, döşeği kullananlar tarafından işlenen bazı hatalar sebebiyle ikaz etmek amacıyla salladığında kendimize gelmemiz, nasıl bir yatakta hayatımızı geçirdiğimizi fark etmemiz, gafletten uzaklaşmamız ve günahlarımızdan istiğfar etmemiz icap ediyor. Zira iman nuru bize gösteriyor ki bu tür sarsıntılar bize “şefkatli bir hatırlatma”, belki ürkütücü bir “uyarı” niteliği de taşıyor! 

Tıpkı Üstad Said Nursî’nin şu ifadeleriyle dikkat çektiği gibi:

“…Çok zâhirî musîbetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır. Ve bir kısmı keffâretü’z-zünûbdur. Ve bir kısmı, gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir.” (Lemalar, 2. Lema)

Okunma Sayısı: 1925
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı