"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân’ı anlamanın ilk usûlü: Takva halinde okumak

Hüseyin Şahinoğlu
20 Şubat 2020, Perşembe
Bir kitabı okurken yazarı hakkında olumlu ya da olumsuz kanaat beslememiz, kitapla sağlıklı anlam ilişkisi kurmamızı etkiler.

Beğendiğimiz yahut başkalarının çok beğendiğini bildiğimiz bir yazarın kitabını elimize aldığımızda, ‘anlama reseptörlerimizi’ daha çok açar, sayfalarında daha olumlu duygularla dolaşırız. Benimsemediğimiz veya önemsediğimiz kişilerce benimsenmediğini bildiğimiz bir yazarın kitabını da, -bırakalım anlamayı- elimize bile almak istemez, bir vesile ile sayfalarını çevirmek zorunda kalırsak, olabildiğince eleştirel gözle okumaya çalışırız…

Genel anlamda durum böyle olmakla beraber, farklı durumların söz konusu olduğu da vakidir. Fikriyatına şüphe ile baktığımız bir yazarın eserini –başlangıçta zorlanarak da olsa- bilâhare kanaatimizi değiştirdiğimiz, kendimizi yazarın düşünce dünyasında bulduğumuz da olur! 

Eğer durum böyleyse, yazar hakkında sahip olduğumuz olumsuz bilgi ya da önyargının bizde katı bir “şartlanma” meydana getirmediği, her halükârda “insanî” düşünme ve değerlendirmemizin devam ettiği anlamına gelir, bu! Bunun olağanüstü önemde bir “nitelik” olduğunun altını çizmek gerekiyor! “Şartlanma” insanî bir özellik olamaz; zira “şartlanma” insanın hürriyetini elinden alır, bir şekilde kendisini içinde bulduğu kabullerine “esir” eder!

İşte İlâhî kitap olan Kur’ân! Onu kendi birikim, ilgi ve gayretine paralel olarak Müslüman da okuyup anlayabilir, başka din mensubu olan bir kimse de. Veya hiçbir inancı olmayan ateist de. Burada belirleyici olan, bu kitaba “insanî özelliklerimizi” koruyarak muhatap olmak, katı bir ‘şartlanmaya’ teslim olmamak, akıl ve vicdanımızı diri tutarak tetkikat yapmaktır.

Çevremizde, Kur’ân’dan bir âyet duyduğunda etkilenen veya takvim yapraklarında okuduğu âyet mealleri ile akıl ve gönül dünyasını zenginleştiren insanlar bulunduğunu gördüğümüz gibi, “ben Kur’ân’a baktım, ama pek de bir şey bulamadım” diyen kimseler bulunduğunu da görüyoruz. Yahut yıllarca Kur’ân araştırması yaptığı halde onun mesajlarıyla temasa geçemeyen müsteşrikler olduğunu da biliyoruz.

Peki, buradaki ayırt edici nokta nedir, diye düşündüğümüzde “kabul ederek okumak” ile, “kabul etmeyerek okumak” arasındaki fark diyebiliriz. Yani Kur’ân’a “insanî olarak muhatap olma” ile “katı şartlanmanın esiri olarak muhatap olma”. Kur’ân’ı Allah’ın kitabı, kendisini Allah’ın kulu olarak gören bir kimse, âyetleri bu anlayış ve kabul ile okudukça aklı ve duyguları aydınlanır, imanı kuvvetlenir, kalbinde derin bir huzur hasıl olur! Kur’ân, VII. yüzyılda Arap toplumuna yazılmış beşerî bir kitaptır” diye bakan bir kimse de ne kadar uzun tetkikat yaparsa yapsın iç dünyasında hiçbir “ışık” bulamaz!

Benimsediği din ya da inanç ne olursa olsun, bu kitabı “hakkaniyet” yani bir anlamda “insaniyet” temelli olarak okuyan daha doğrusu kendisini katı bir şartlanmaya mahkûm etmeyen bir kimse ise hakkaniyet duygusu oranında bu kitaptan istifade eder, bu kitabın “ben neyim, varlıklar nedir, nereden geliyor, nereye gidiyoruz” gibi temel sorulara cevap verdiğini görür; buradaki mesajların kendi insanî özellikleriyle örtüştüğünü fark eder.

Tekrarlamak gerekirse burada kritik nokta, Kur’ân’a hakkaniyetli, insaniyetli, vicdaniyetli olarak bakmak ve muhatap olmaktır. Eğer bir Müslüman Kur’ân’a “benim kültürel kimliğimin kitabı” diye bakıyor ve insanî özelliklerini geri planda tutuyorsa bu da bir nevi “şartlanma” olup Kur’ân’dan istifade etmeyi perdeler! Ama aynı Müslüman insanî özelliklerini sonuna kadar canlı tutarak âyetleri okuyorsa her okuyuşu onun derûnî dünyasını tenvir eder!

Görüyoruz ki herkes “temel insanî özelliklerle” bezenmiş olarak dünyaya geliyor. Söz gelimi, insanda adalet duygusu var, hakkaniyet duygusu var, muhabbet duygusu var, yardım etme duygusu var, iyiliğe karşı teşekkürle mukabele etme duygusu var, inanma duygusu var, sevdiklerini kaybetmeme duygusu var vs... Diğer taraftan olaylar arasında bağ kurma, melekesi var, muhakeme etme melekesi, ölçüp tartma melekesi var vs… İşte insan gerek Kur’ân’a gerekse varlıklara muhatap olurken bu temel insanî özelliklerine ilgisiz kalmaktan yahut bunları etkisizleştirmekten yahut da bunları bir nevi bozmaktan şiddetle “sakınmalı”dır. Kur’ân buna kısaca “ittika” diyor. Bu kelimenin kökünü teşkil eden “vky” fiilinde sakınma, korunma, uzak durma anlamları vardır.

İnsanın Kur’ân’a muhatabiyetinde, “ittika” o kadar hayatî bir öneme sahiptir ki bu prensip, Bakara Sûresi’nin ilk âyetlerinde Kur’ân’ı anlamanın temel şartı olarak konuluyor. Bu âyetlerde, “Kur’ân’ın İlâhî kitap olduğunda hiçbir şüphe bulunmadığı” ifade edildikten sonra, “hüden li’l-müttakîn: Bu kitap ‘ittika’ sahipleri için hidayet vesilesidir” deniliyor. Devam eden âyetlerde “ittika sahipleri”nin özellikleri detaylandırılarak “onların gabya inandıkları, namazı ikamet ettikleri, Hz. Muhammed’e (asm) ve ondan önceki peygamberlere iman ettikleri, kendilerine verilenlerden infakta bulundukları, ahirete de kesin bir surette yakîn besledikleri” ifade olunuyor!

Sonuç olarak akıl ve vicdan sahibi olarak var olan insan, doğuştan inanmaya, duâ etmeye, infakta bulunmaya, ahireti tasdik etmeye açık ve elverişli bir donanımdadır. İnsan bu donanımını pasif hâle getirmekten şiddetle sakınır yani “ittika” içinde olur, Kur’ân’la da böyle bağ kurarsa, İlâhî bir güneş olarak Kur’ân, –kişinin muhatabiyet duâsına ve seviyesine göre- böyle kimselerin bakış, anlayış.

Okunma Sayısı: 1616
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • barış

    20.2.2020 09:46:04

    Eğer bir Müslüman Kur’ân’a “benim kültürel kimliğimin kitabı” diye bakıyor ve insanî özelliklerini geri planda tutuyorsa bu da bir nevi “şartlanma” olup Kur’ân’dan istifade etmeyi perdeler! Bence yazınızda anlatılan hususun en kapsamlı ve günümüze bakan yönü burası.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı