İnsan, eşyaya hangi niyetle ve kimin namına bakarsa, gördüğü şeyin anlamı da ona göre şekillenir. Nursî’nin çarpıcı ifadesiyle: “Nazar ile niyet, mahiyet-i eşyayı tağyir eder (değiştirir); günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder.”1
Bu cümle, sadece ahlâkî bir öğüt değildir; varlığın nasıl tecrübe edildiğine dair derin bir tespittir. Aynı fiil, aynı davranış, hatta aynı bakış… Niyet değiştiğinde, ortaya çıkan sonuç da değişir. Gündelik bir iş, ihlâslı bir niyetle ibadete dönüşebilir; gösterişle yapılan bir ibadet ise anlamını yitirebilir.
Şimdilerde modern bilim de benzer bir noktaya işaret etmektedir. Kuantum fiziğinde “gözlemci etkisi” olarak bilinen duruma göre, bir sistemi gözlemleme biçimimiz, o sistemin davranışını değiştirebilmektedir.2 Yani gözlemci, pasif bir seyirci değil; sürecin bir parçasıdır. Bu ilmî bulgu ile Nursî’nin niyet ve nazara dair yaklaşımı yan yana konulduğunda, ortak bir hakikat belirir: Bakışımız sadece gördüğümüz şeyi değil, yaşadığımız gerçekliği de şekillendirebilme potansiyeline sahiptir.
Bakış Açısının Hakikate Etkisi
Bediüzzaman, bu farkı şu veciz ifadeyle özetler: “Her şeyin iki ciheti vardır: Biri halka [maddiyata,] diğeri Hakk’a [maneviyata] bakar.”3 Sadece maddeye, sebep–sonuç zincirine bakan bir nazar, hakikatin ancak yarısını görür. Mana-yı harfî ise eşyanın Hakk’a bakan yönünü açığa çıkarır; yani Tevhid bağlamındaki birliğini gösterir. Böyle bakıldığında kâinat, boşlukta savrulan anlamsız maddeler topluluğu değil; birlikte konuşan ayetler, birbiriyle uyumlu işaretler haline gelir.
Bu temel çerçeve bize şunu gösterir: Gerçeklik, tamamen sabit ve tek boyutlu değildir. İnsan, niyeti ve nazarıyla hakikatin hangi yüzüne muhatap olacağını belirler. Aynı dünya, mana-yı ismî ile bakana dar ve soğuk; mana-yı harfî ile bakana ise derin, sıcak ve anlam yüklü görünür.
Kuantum Gerçekliği ve Bilinç Etkisi
Modern ilim, özellikle son yüzyılda ulaştığı bilgilerle, evrenin sanıldığından çok daha esnek ve gözlemciye duyarlı bir yapıya sahip olduğunu göstermeye başladı. Klasik fizikte evren; dışarıdan bakılan, ölçülen ve değişmeden duran bir sahne gibiydi. Kuantum fiziği ise bu sahnenin aslında seyirciden bağımsız olmadığını söylemeye başladı. İşte bu noktada bilim, kadîm hikmetlerle aynı soruyu sormaya başladı: Gerçeklik, biz ona bakmadan önce nasıldır?4
Kuantum Ölçeğinde Gözlemci Etkisi – Çift Yarık Deneyi
Bu sorunun en çarpıcı cevaplarından biri, meşhur “Çift Yarık Deneyi” ile geldi. Deney basitçe şunu anlatıyordu: Elektronlar veya fotonlar, gözlemlenmediklerinde dalga gibi davranır; yani aynı anda birçok ihtimali barındıran bir yayılım gösterirler. Ancak “Hangi yarıktan geçiyor?” diye ölçülmeye, yani gözlemlenmeye başlandıkları anda, bu ihtimaller çöker ve parçacık gibi davranırlar.5
Başka bir ifadeyle, bakılmadığında ihtimal, bakıldığında sonuç ortaya çıkar.
Gözlem eylemi pasif değildir; ölçülen sistemin davranışını bizzat değiştirir. Bu yüzden kuantum dünyasında gerçeklik, sabit bir yapı olmaktan ziyade, gözlemle belirlenen bir ihtimaller alanı gibidir. Bu sonuç, “gerçeklik tamamen dışarıda ve bizden bağımsızdır” tezini ciddi biçimde sarsmıştır. Popüler dilde ifade edecek olursak, kâinat, soruya göre cevap veren bir yapı sergiler. Bu da “nasıl baktığımızın” “ne gördüğümüzü” etkilediğini gösterir.
Dipnotlar:
1- Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Katre, Mukaddime.
2- Griffiths, D. J., & Schroeter, D. F. (2018). Introduction to quantum mechanics (3rd ed.). Cambridge University Press.
3- Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, Katre, Mukaddeme, s. 84.
4- Rovelli, C. (2022). Helgoland: Kuantum Devrimini Anlamlandırmak. (T. Arkan, Çev.). Timaş Yayınları.)
5- Feynman, R. P. (2016). Feynman fizik dersleri: Kuantum mekaniği (Cilt 3). (M. A. Alpar, Çev.). Alfa Yayınları.