İstiğna düsturu, Cenâb-ı Hak’tan başka kimsenin minneti altına girmemek, O’nun (cc) yardımını umarak kanaat ve iktisat ile hareket etmek, elindekini kâfi görmek, insanların maddî yardımlarına ihtiyaç hissetmeden yaşamak ve iman hizmeti yapmaktır.
İhlâs sahibi her Müslüman kişi bu düsturu hayatında uygulaması gerektiği gibi, başta Diyanet Teşkilâtı olmak üzere, iman ve Kur’ân hizmeti yapan cemaat ve tarikatlar da uygulamaları lâzımdır.
İstiğna düsturu peygamberlerin, asfiyaların/dinî hakikatleri araştırarak ortaya koyan büyük âlimlerin, evliyaların metodudur. Kur’ân’da peygamberler, insanlara İlâhî emir ve yasakları tebliğ ederlerken “Biz sizden herhangi bir maddî ücret talep etmiyoruz. Bizim ücretimiz Allah’a aittir” 1 demişler ve hedefe ulaşmışlardır.
Geçmiş zamanlarda temayüz etmiş İslâm büyükleri ile Üstad Bediüzzaman ve onun mesleğine sadık Nur Talebeleri, iman ve Kur’ân hizmetinde bu düsturu lâyıkıyla uygulamışlardır.
Bediüzzaman, “Cenâb-ı Hakk’ın rızası ihlâs ile kazanılır. Kesret-i etba (tabilerin çokluğu) ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir” 2 buyurur.
Günümüzde, dinî hizmet yapan grupların çoğu ne yazık ki bu düstura pek riayet etmedikleri, olur olmaz kişi ve çevrelerden ısrarla maddî yardım istedikleri müşahede edilmektedir.
Dinî hizmetler için elbette maddî imkânlar lâzımdır. Ancak bu hizmetler için ihlâs ve istiğna düsturu ile teşebbüse geçilirse, Cenâb-ı Hak umulmayan yerden, münasip bir şekilde o imkânları nasip edeceği kuvvetle muhtemeldir.
Nitekim bu düstur ve ihlâs ile yola çıkanlar, kerametkarâne başarılı hizmetler yaptıkları görülmüştür.
İman hizmeti yapan grupların, “Çok hizmet yapacağız. Daha çok taraftar kazanacağız” diye olur olmaz kişilerden ve çevrelerden ısrarla maddî yardım talep etmeleri, toplanan paralarla gösterişli lüks hizmet binaları yapmaları, pahalı arabalara binmeleri, ehl-i dünyanın gözünde İslâm’ın ve Müslümanların değerini düşürmektedir.
Akıllara “Müslümanlar dini kullanarak dünyayı elde ediyorlar“ şüphesini getirmektedir.
Nitekim yazılı ve görsel medyada bu tenkitler ehl-i dünya tarafından açıkça dile getirilmektedir. Bu da İslâm’a büyük zarar vermektedir.
Türkiye’de başta Diyanet Teşkilâtı olmak üzere, her birisinin yüz binlerce mensubu bulunan çok sayıda cemaat ve tarikat bulunduğu halde, toplumda korkutucu bir iman ve ahlâk buhranı yaşanmaktadır. Dinî hizmetlerin toplum nezdinde pek etkili olmamasının bir sebebi bu olsa gerektir.
Son söz: Allah rızasını kazanmak, tesirli iman hizmeti yapmak için istiğna düsturunu hayat prensibi yapmamız lâzımdır.
Dipnotlar:
1- Yunus Sûresi,72; Hud Sûresi, 29. 2- Lem’alar, 20. Lem’a, s. 214.