Âhirzamanın dehşetli bir hastalığı, insanların bir kısmı elması elmas olarak bildikleri halde camı ona tercih etmeleridir; yani hakikati, haklı ve doğru olanı bildikleri halde onu bırakıp batıla, yanlışa ve onu yapana taraftar olup onu müdafaa etmeleridir.
Hak ve hakikati tam olarak idrak edemeyen ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet bir yana, onlara vakıf olan ehl-i diyanetin aynı duruma düşmeleri ne kadar hazindir.
Cenneti, saadet-i ebediyeyi, Cenab-ı Hakk’ın Cemalini müşahede etmeyi netice veren iman ve salih amelin önemini iyi bilen nice Müslüman kişi, nefsine ve şeytana uyarak, kabir ve Cehennem azabını netice veren iftira, gıybet, yalan, başkasını aldatma, haram yeme gibi Allah’ın yasakladığı fiilleri fütursuz, çekinmeden işlemektedir.
İçlerinde bir kısım Nur Talebelerinin de bulunduğu önemli bir İslâmî kesim de, Kur’ân’da, “Allah adaleti emreder” (Nahl, 90), “Allah zulmü ve zalimleri sevmez” (Şûrâ, 40), “Zalimlere en küçük bir meyil duymayınız. Aksi halde ateş size dokunur” (Hud, 113) denildiği, zulüm ve zalimleri gözleriyle gördükleri halde, adaleti ve mazlumu müdafaa etmeyi bırakıp zulme ve zalimlere taraftar olup onları hararetle alkışlamaktadırlar.
Bazıları da, “Hakkı aleyhinize de olsa söyleyiniz” (Nisa, 135) İlâhî emri dururken bir kısım ihtilâflarda akrabasının, arkadaşının, amirinin, sevdiği ve bağlandığı kişinin haksız ve yanlış yolda olduğunu, onun muhalifinin haklı ve doğru yolda olduğunu bildiği ve anladığı halde, söz ve tavırlarıyla hakkın yanında değil, haksızlığın ve haksız tarafın yanında yer alır.
Ne yazık ki bu durum, toplumda muhabbet, hürmet, merhamet ve emniyetin kaybolmasına, zulmün ve haksız kişilerin güç ve kuvvet kazanmasına sebep olmaktadır.
Diğer taraftan bu durum, İlâhî rahmet ve yardımın yeryüzüne inmesine mani olmaktadır. İlâhî rahmet ve yardımın tecelli etmediği toplumlar ve topluluklar rahat yüzü göremezler, ne din ne de dünya işlerinde muvaffak olamazlar.
Son söz: Cehaletten kaynaklanan bir saik ile batılı hak, hakkı batıl, doğruyu yanlış, yanlışı doğru görmek ve ona destek vermek, kişiyi manevî mesuliyetten kurtarmasa da, bir derece ehven sayılabilir.
Ancak bilerek hakkı gizlemenin ve yanlışa sahip çıkmanın sorumluluğu ve vebali çok daha ağırdır. Ahirette bunun hesabını vermek pek kolay değildir. Allah cümlemize hakkı bilip tabi olmayı, batılı batıl bilip ondan kaçınmayı nasip etsin. Amin..