Cinnî şeytanların vesvesesi ile hareket eden ehl-i Dalâlet, metin kalpli, sadâkat ve yüksek himmet sahibi Kur’ân hizmetkârlarını hizmetten alıkoymak için, tembellik ve vazifedarlık yönünden onları aldatırlar. Bazılarına, onları oyalayacak şekilde fazla iş bulurlar ve bu işleri yapmanın da bir ibadet olduğunu söylerler.
Bazılarına da dünyanın bazı cazip işlerini gösterip hizmete daha ciddî bir şekilde iştirak etmelerine engel olurlar. 1
Bediüzzaman hayatta iken, onunla birlikte hizmet eden Nur Talebelerinin pek çoğunun malı, mülkü, arabası yoktu. Ama fedakârane hizmete koşuyorlardı. Hizmetin önünde de hapis, dayak, aç kalmak ve sürgün vardı. Gaz lambasının loş ışığında, yazılan Risaleleri zor şartlar altında okuyor ve çoğaltıyorlardı.. O saff-ı evvellerin fedakârlıklarının sonucu olarak Allah'ın yardımı ile Nurlar parladı ve bütün dünyaya yayıldı.
Günümüzde maddî imkânlar gelişti. Malı, mülkü, evi, arabası olmayan Nur Talebelerin sayısı azdır. Cenab-ı Hakk'ın verdiği mal-mülk, ev, arabanın şükrü ve zekâtını hizmete daha çok koşmakla ödemek gerekir.
Aziz Üstadımız: ”Ey Kardeşlerim! Dikkat ediniz. Vazifeniz kutsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın.” 2 buyurur.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 725.
2- A.g.e., s. 726